4 Temmuz 2008 Cuma

King Diamond - Give Me Your Soul... Please (2007)

King Diamond bilindiği gibi heavy metal aleminin en saygı değer ve ilginç kişiliklerinden biri. Birçok grubu ve müzik türünü de etkilemeyi başarmış bir şahsiyet. 20 yılı aşkın süredir müzik yapan bu Danimarkalı adam 4 yıl aradan sonra yeni bir stüdyo albümünü piyasaya sürdü.

King Diamond'ın müziği çok karakteristik bir müziktir. İnsanı iyi yakalayan klavye bezeli gitar melodileri ve King Diamond'ın korkutucu ve kendine özgü vokaliyle nerede duyarsanız duyun arka planda çalan müziğin King Diamond olduğunu anlarsınız. Bunu anlamanız içinse bir kere bile dinlemeniz yeterlidir.

Yeni albüm bir konsept bir albüm ve adı Give Me Your Soul... Please. Albümün konsepti ve kapak çalışması "Annemin Gözleri" adlı bir resimden temel alınarak yapılmış. Albümün hikayesi babaları tarafından öldürülmüş biri erkek diğeri kız iki kardeşin ruhlarının hikayesi. Erkek çocuk intihar etmek suçundan cehennemdedir ve kız çocuk da kardeşini kurtarıp cennete sokmaya çalışmaktadır.

Albümün prodüksiyonu dinlediğim en iyi King Diamond prodüksiyonlarından bir tanesi. House of God albümü kadar başarılı bir prodüksiyona sahip. Ben genelde Mercyful Fate tarafındayımdır. Nedense Mercyful Fate çizgisinin King Diamond çizgisinden daha iyi olduğunu düşünürüm. Ama bu prodüksiyon da Mercyful Fate albümlerindeki kadar kurnazlık kokuyor.

Albümün müziğinde herhangi bir değişiklik yok. Yine tiyatral vokaller ve power metal rifleri ve tabi ki mükemmele yakın Andy LaRocque gitar soloları. Fısıldamalar, ani ses tonu değişiklikleri ve ek olarak bir önceki albüm The Puppet Master'da da bulunan konuk vokalist Livia Zita bize King Diamond'ın sesinden beklediğimiz herşeyi veriyor. Yalnız dikkatimi çeken konu King Diamond'ın ses aralığı olarak orta menzilde kullanması. Sanki eski bildiğimiz King Diamond vokal zorlamalarını pek yapmamış. Müzik tamamen LaRocque ve Diamond'ın yaptığı şarkılardan oluşuyor. Diğer elemanlar session müzisyenler modunda istenileni veriyor. Müzik hakkında konuşulacak olumsuz bir şey dinlemedim zira LaRocque metal aleminin taçsız kralıdır. Gitar dehası tartışılmayacak kadar iyi. Virtüöz albümlerindeki kadar başarılı gitar melodileri ve sololar bulmak mümkün. Bu da aklıma ister istemez şu soruyu getiriyor. Andy LaRocque olmasa King Diamond, King Diamond olur muydu? Kesin olarak yanıt vermek güç. Bu arada gitarların eski albümlere oranla daha ön planda olduğunu söylemem gerek. Klavyeler biraz daha geri planda kalmış. Bence böyle daha iyi olmuş. Daha etkili ve güçlü LaRocque gitarı dinleme şansımız doğmuş.

Give Me Your Soul şarkısı bence albümü en iyi özetleyen şarkı. Grup bu şarkıda kasmış ve elemanlar yeteneklerini konuşturmaya çalışmışlar. Şarkılar genel anlamda vermek istenilen psikodrama ve korku duygularının üstesinden geliyor. Benim aklıma kötü şarkı gelmiyor. King Diamond konsept olayının kitabını yazdığı için şarkı aranjmanlarında ve düzenlemelerinde en ufak bir hata yok.

90'larda zırt pırt albüm çıkartarak bence yeteneklerini köreltmiş bir adam olarak King Diamond 2000'lerden sonra az sayıda albüm çıkartarak daha değerli, kaliteli ve müzikal olarak zengin albümler yayınlıyor. Bu albüm de her heavy metal dinleyecisinin en az bir kere dinlemesi gereken bir albüm. Ayrıca King Diamond nedir diyorsanız da iyi bir başlangıç olabilir. Gitar çalanların ise Andy LaRocque kesinlikle kulaklarının pasını alacaktır. 10 üzerinden 7.

Give Me Your Soul... Please:

1. The Dead (1:56)
2. Never Ending Hill (4:36)
3. Is Anybody Here? (4:12)
4. Black of Night (4:00)
5. Mirror Mirror (4:59)
6. The Cellar (4:30)
7. Pictures in Red (1:27)
8. Give Me Your Soul (5:28)
9. The Floating Head (4:46)
10. Cold as Ice (4:29)
11. Shapes of Black (4:22)
12. The Girl in the Bloody Dress (5:07)
13. Moving On (4:06)

King Diamond:

King Diamond: Gitar, Klavye
Andy LaRocque: Gitar, Klavye
Mike Wead: Gitar
Hal Patino: Bas
Matt Thompson: Davul

Killing Joke - Killing Joke (2003)

Killing Joke günümüzdeki bir çok gruba ilham olmuş, tarzlarına post punk rock denen efsanevi bir gruptur. Gotik klavyeleri, dans ritmleri, yoğun gitar riffleri, karanlık, duygusal ve politik sözleriyle Metallica'dan Nirvana'ya kadar birçok grubu etkilemiştir. Grubun müziğinde tribal bir hava vardır. Jaz babanın çok çok ilginç olan vokaliyle sizi kendinizden geçiren, "hadi gençler çadır etrafına toplanıp, zafer dansına başlayalım" moduna sokan bir grup Killing Joke. En görkemli günlerini 80lerde yaşamış, ve 90larda kaybolmuş bir grup olarak 2003 yılındaki Killing Joke adlı albüm ile harika bir dönüş gerçekleştirdi.

Albümün kritiğine geçmeden önce, albümün ortaya çıkma hikayesinden biraz bashetmek istiyorum. Anlatacaklarımı uzun yıllar önce okuduğum için bazı yerleri atlamış veya karıştırmış olabilirim. Hikaye tamamen bir efsane de olabilir ama anlatmam gerektiğini düşünüyorum. 1996 senesinde çıkardıkları Democracy albümünden sonra gerçekleşen turnelerden sonra grubun beyni şizoid(kabaca şizofreniye yaklaşmış) Jaz Coleman ve gitarist Kevin Walker grubu dağıtmaya karar verdi. Bunun sebepleri arasında Jaz Coleman'ın dünyaya göktaşı düşeceğine, dünyanın büyük bir bölümünün yok olacağına inanması ve Kevin Walker'ı da buna inandırması yatıyordu. Bay Coleman kıyamet günü fobisine sahip bir kişi. Sürekli kıyametin yaklaştığını söylüyor ve 2000 yılında kıyametin göktaşı yağmuru şeklinde geleceğine inanıyordu. Bu yüzden Jaz Coleman İrlanda'ya ve oradan da Yeni Zelanda'ya göç ederek Göktaşı yağmurundan kurtulacağını inanıyordu. 2000 yılında gerçekleşmesi gereken bu olay gerçekleşmeyince, Jaz Coleman mors oldu ve kendini sorgulamaya başladı. Bu arada Yeni Zelanda senfoni orkestrasıyla bazı projelerde bulundu. Ardından Avrupaya döndü ve Çek Cumhuriyetine yerleşti. Burada da Çek senfoni orkestrasıyla projeler gerçekleştirdi. Sene 2002 olduğunda Kevin ve Jaz biraraya gelip yeniden bir Killing Joke albümü yapmak istiyorlardı. Grubun büyük bir fanı olan eski Nirvana bateristi ve Foo Fighters grubunun kurucusu Dave Grohl'un da önayak olmasıyla, Killing Joke, kendi adını taşıyan ikinci albümüyle 2003 yılında 7 senelik bir aranın ardından müzik marketlerdeki yerini aldı.

Killing Joke albümü Dave Grohl ve Andy Gill öncülüğünde yapıldı. Dave Grohl albümde birkaç şarkının davullarını çalmak için anlaşmıştı. Ama yaptığı kayıtlar o kadar iyiydi ki albümünün tamamının davullarının başına geçti. Albümdeki gitar soundu son yıllarda dinlediğim en iyi sound. Bu adamlar nasıl konserlerde bu soundu yaklayacak bilemiyorum. Albümün sözleri, Bush ve Irak işgaline karşı yazılmış ve ayrıca tabi ki kıyamet fobisinden de basheden şarkılar var. Albüm 10 şarkıdan oluşuyor ayrıca bendeki ingiltere versiyonda Inferno adında bir de bonus track var. Albümde çok iyi hitler var. Bunlardan bashetmek istiyorum.

Albümün açılış parçası benim gibi araba yarışı oyunlarını seven kişilerin bilebileceği bir parça; The Death And Resurrection Show. NFS underground ismi size bişeyler çağrıştırıyorsa bu şarkısı biliyorsunuz demektir. Oyunun ikincisinin soundtrack'inde yer alan çok sağlam parçalardan biridir. Bu parçayı dinlerken araba kullanmanızı kesinlikle önermem. İnsan ister istemez hızlanıyor ve araba başında gaza geliyor. Çok sakat bir parça. Albümün açılış parçası olarak seçilmesi çok iyi olmuş. Müthiş bir gitar riffiyle başlayan parça Jaz Coleman'ın şu sözleriyle hadi maskeleri takıp tribal dansa başlayalım moduna sokuyor insanı:
Mark out the points
Build the pyre
Assemble different drummers
Light up the fire
Put on your masks
And animal skins
Illumination, illumination
Listen to the drums
Between each beat, each beat of the drum

Ardından gelen Total Invasion şarkısı savaş karşıtlığıyla öne çıkan bir parça. Nispeten yavaş bir parça. Bu parçayı çok sevmemin nedeni IQ sunun 190 olduğunu iddia eden megolaman Jaz Coleman şahsının mükemmel vokal tekniğidir. İnsan vokalin nasıl bu kadar çiğ ve tehditkar olduğunu anlayamıyor. Korkutucu kesinlikle.

Üçüncü parça olan Asteroid bence albümün en iyi parçası. Göktaşı ve kıyamet olayından bashediyor, ismiden de anlaşılabileceği gibi. Albümdeki davul kayıtlarının mükemmele yakın olduğunu en iyi bu parçada gözlemleyebiliyorsunuz. Parça girişiyle, gitar riffleriyle, vokalleri ve müthiş davullarıyla dört dörtlük bir parça.

Dördüncü parça Implant insanın beyninin yıkanmasından bashediyor. Gotik klavyeler, bas ve davul eşliğinde başlayan parça,
vokalin ve ardından gitarın girmesiyle patlıyor. Oldum olası birden parlayan ve ardından durulan parçları sevmişimdir. Olayın püf noktası ise geçişlerdir. Geçişlerin nasıl olması gerektiğini bana en iyi bu parça öğretti. O yüzden şarkı tekniği açısından öğretici bir parça.

Şimdi Blood on Your Hands parçasına geliyoruz. Burada bir sitemim olacak. Parçanın gitar riffleri diğer şarkılara göre biraz daha farklı. Bu farklılık daha orijinal bir sound yaratmış. Jaz baba da bu şarkıda kalın ve öfke kusan sesine rağmen çok duygusal söylemiş. Durum böyle olunca soruyorum. Bu şarkıyı konserlerde nasıl çalmayı düşünüyorsunuz? Zannetmiyorum çalacaklarını. Çalsalar bile aynı soundu yakalaması imkansız.

Ardından gelen şarkılar arasında benim favorim Loose Cannon. Albümde synthesizer etkisinin en yoğun olduğu parça. Bu şarkıyı dinleyen biri grubun endüstriyel müzik yaptığını düşünebilir. Gitarların biraz geri planda ve klavyelerin ön planda olduğu bu şarkıda Jaz Coleman kendini başıboş bir gülle gibi hissettiğini şöyle dile getiriyor:

This is the day the sky turned green
This is the day I saw in my dream
These are the fears I'm trying to hide
These are the tears trapped inside
I'm an urban animal
Still a primitive man
I'm an urban animal
One step from a cannibal

I'm a loose cannon

Bonus şarkısı Inferno'ya da değinmeden edemeyeceğim. Zaman zaman orta tempoda zaman zaman ise çok hızlı olan bu parçanın sadece İngiltere ve Japonya'da basılması haksızlık. Çünkü parça koca bir albümü özetler nitelikte. Neyseki ben dinleme şansına erişmiş biriyim.

Kritiğin sonuna gelirken, albümü post punk/metal tarzını dinlemek isteyen herkese öneririm. Jaz Coleman biraz uçuk bir insan da olsa bence bir müzik dahisi. Müziğini dinlemenizi isterim. 2006 yılında Avrupa Birliğinin seçtiği kompozitörler arasında yeralan Coleman gerçekten bizim dinlediğimiz çoğu gruba ilham olmuş bir insan. Killing Joke albümü müthiş bir geri dönüş albümü. Notum 10 üzerinden 10.

Killing Joke

Jaz Coleman - vokal, sentezleyici
Kevin "Geordie" Walker - gitar
Martin "Youth" Glover - bas gitar
Paul Raven - bas gitar
Dave Grohl - davul

1.The Death & Resurrection Show 4:57
2.Total Invasion 5:28
3.Asteroid 3:24
4.Implant 5:18
5.Blood On Your Hands 5:59
6.Loose Cannon 4:12
7.You'll Never Get To Me 6:19
8.Seeing Red 5:28
9.Dark Forces 1:00
10.The House That Pain Built 5:25
11. Inferno (Bonus Track) 6:15

Toplam: 53:56

Iced Earth - Framing Armageddon: Something Wicked Part I (2007)

Iced Earth bilindiği gibi metal aleminin en sevilen ve bilindik gruplarından bir tanesidir. Özellikle lise yıllarımda acayip fanatiğiydim bu grubun. O günden beridir de her çıkarttıkları albümü yakından takip ederim. Framing Armageddon (Something Wicked Part 1) grubun dokuzuncu stüdyo albümü. Albüm ikili bir konsept albümün ilk kısmı. İkinci kısmın da 2008 ortaları gibi piyasaya sürülmesi bekleniyor. Evet albüm konsept bir albüm. Iced Earth bu işi layıkıyla yapan gruplardan bir tanesi. Her albümde üzerine yoğunlaştıkları farklı bir tema var ve bu temayı müziklerine yedirmeyi çok iyi başarıyorlar. Bu albümde de bu işin üstesinden gelmeyi başarmışlar.

Albümün teması bir bilim kurgu üzerine kurulu. Framing Armageddon Setianlar denen yeryüzünün gerçek sahiplerinin hikayesini anlatıyor. Setianlar yüce mimarın soyundan gelen ve alim bir ırk. İnsan soyu ise uzay yolculuğu yaparak dünyayı mutlak güç ve mutlak bilgi için işgal ediyor. İşgal ederken de 10000 setianı öldürmeyi ihmal etmiyor. Geri kalan 10000 setian doğuya kaçıyor ve dağlara sığınıyor. 12 bilge ve 1 yüce keşişten oluşan yüksek konsey, insanlardan intikamlarını almak için bir plan hazırlıyorlar. Planları bir akıl toz bulutu oluşturarak insanların beynini yıkamak ve insanların köklerini unutmalarını sağlamak. Bu işi başarınca, setianlar tarihi kendi çıkarları doğrultusunda işleterek, insan soyunu bölmek ve parçalamak için musevilik, hristiyanlık ve müslümanlık gibi dinleri yaratıyorlar. İnsan soyu tamamen bölününce, 10000 yıl sonra, setianlar Set Abominae yani bizdeki adıyla deccalin doğumunu bekleyecekler. Deccal de setianların uzun süredir beklediği intikamı insan soyunu yok ederek alacak. Framing Armageddon albümü de bu hikayenin Set Abominae karakterinin doğumuna kadar olan kısmını içeriyor.

Albüm hikayesi ile çok iyi bütünleşiyor. Çünkü mesela anladığım kadarıyla olaylar ortadoğu civarında geçiyor ve müzikte ilginç olarak doğu ezgileri bulmak mümkün. Schaffer doğu ezgileri kullanmakta hiç çekinmemiş. Darbuka, keman vb. enstrümanları duymak şaşırtıcı. Müziğe egzotik bir hava katmışlar. Albümde 19 tane parça var. Süre de 70 dakikaya yakın. Aralara serpiştirilen enstrümantal interlude parçaları bile uzun. Süre uzun olmasına rağmen albüm bir solukta dinlendiği için bu detaylar önemsiz kalıyor. Parçaları tek tek anlatmayacağım. Çünkü anlatırsam ne bu yazı biter ne de siz o kadar uzun bir yazıyı okursunuz. Parçalar arası geçişler çok akıllıca bulunmuş. Şarkıların kendi içlerindeki geçişler bile hikaye ile bütünlük sağlıyor. Örneğin albümün en uzun parçası "The Clouding"de ilk kısım insanların bakış açısından anlatılıyor. İkinci kısımda ise setianların düşünceleri anlatılıyor. İlk kısımdaki verilen insanların duyduğu boşluk ve duygusallık ile şarkının ikinci kısmındaki setianların hissettiği kızgınlık ve öç duygusu müzikle o kadar bütünleşmiş durumdaki taktir etmemek elde değil. Diğer parçalarda bunun gibi örnekler bulmak mümkün.

Albümün müziğine gelirsek, Framing Armageddon karakteristik bir Iced Earth albümü. Iced Earth'e has thrash ritmleri ve Iron Maiden vari melodileri her albümde olduğu gibi bu albümde can alıcı durumda. Yani sapasağlam taş gibi bir Iced Earth ile karşı karşıyayız. Jon Schaffer yine yapacağını yapmış. Iced Earth'ten duymaya alışık olmadığım tondaki klavyeler bile açıkçası hoşuma gitti. Örneğin "The Domino Decree" parçasındaki klavye gitar uyumunu çok tuttum. Albümde en azından dört beş tane konser favorisi olacak parçalar var. Ten Thousand Strong, Framing Armageddon, Something Wicked (Part 1) aklıma ilk gelenler. Özellikle Framing Armageddon parçasının sonunu her thrash fanıyım diyen kişinin dinlemesi şart. Albümdeki basları Jon Schaffer yazıp çaldığı için açıkçası beğenmedim biraz daha kendini hissettirebilirdi. Onun dışında davul tuşelerinin çok sağlam, çift krosların ölüdürücü ve zillerin karambol olmaması artı bir puan. Vokallere gelecek olursak ayrı bir paragraf açmak daha uygun olacaktır.

Ayrı bir paragraf çünkü hayatımda dinlediğim en başarılı vokal kayıtlarından bir tanesi. Tim "Ripper" Owens resmen döktürmüş. Adam tam anlamıyla tüm ruhunu ve gücünü albüme vermiş. Matt Barlow, Iced Earth fanları için unutulmaz bir vokaldir. Kabul ben de kendisinin o duygu yüklü ve buğulu sesinin hayranlarından biriyim. Ama yiğidi öldür hakkını yeme! Bu müziğe açıkçası Tim Owens'ın bu vokalinden sonra başka bir vokalin uyacağını düşünmüyorum. Tabi bu kişisel görüşüm. Adam her şarkıya %150 duygu ve güç vermiş. Farklı oktavlardan çift vokal uygulamaları ve geri vokal destekleriyle dört dörtlük olmuş. Bir tek falso bile bulamadım. Adam inanılmaz yüksek desibellere çıkıbiliyor. Hayran oldum açıkçası. "Infiltrate And Assimilate" şarkısında örneğin vokalin kurnazlık ve kin kokan havası benzersiz bir duygu veriyor.

Vokal ile alakalı albüm sonrası gerçekleşen olaylara da değinmeden edemeyeceğim. Albüm kayıtlarından hatta bir video klipten sonra Tim Owens kovuldu yerine Matt Barlow geri getirildi. Şimdi bu gerçekten ayıp ve Tim Owens için üzücü bir durum. Adamın yerine kendimi koyabiliyorum. Sadece büyük grupların vokal boşluğunda çağrılıyorsunuz ve sizden önceki vokalistler geri dönmek istediğinde kovuluyorsunuz. Tüm gücünüzü, duygunuzu, azminizi ve yüreğinizi albüme veriyorsunuz ve bir kaç ay sonra kovuluyorsunuz. Tim Owens, 9/11 olaylarından etkilenilip yapılan amerikan milliyetçiliğinin en üst seviyede olduğu The Glorious Burden albümünde bile elinizden gelenin en iyisini yapan birisi. İnsanlık ayıbı "When The Eagle Cries" şarkısını bile vasata çıkartan yegane kişi. Tabii ki bundan sonraki Matt Barlow'lu albüm kötü olmayacaktır. Yanlış anlaşılmasın sadece adama ayıp edildiğini düşünüyorum. Bunda en büyük suçun Jon Schaffer'de olduğunu düşünüyorum. Adam grupta çalmış tüm yetenekli ve değerli müzisyenleri harcadı. Steve Digiorgio, Larry Tarnowski, James MacDonough, Richard Christy gibi önemli müzisyenler gelip geçti. Kızmamak elde değil.

Sonuç olarak Iced Earth, The Glorious Burden gibi vasat bir albümden sonra ölmediğini ve hala metalin zirvesine oynadığını bu albümle kanıtladı. Bence bunda en büyük pay Tim Owens'ın. Tabii ki Jon Schaffer'in müzik ve hikaye yazmaktaki ustalığını tekrar en üst seviyeye taşımış olması da büyük etken. Bence kariyerlerinin en iyi 3 albüm arasına girebilecek nitelikte bir albüm. Dinlemenizi tavsiye ederim. 10 üzerinden 9.

Iced Earth:
Jon Schaffer: Gitar, Geri Vokal, Bas
Tim "Ripper" Owens: Vokal
Brent Smedley: Davul

Framing Armageddon:
  1. "Overture": 2:24
  2. "Something Wicked (Part 1)": 5:03
  3. "Invasion": 1:00
  4. "Motivation of Man": 1:34
  5. "Setian Massacre": 3:49
  6. "A Charge to Keep": 4:24
  7. "Reflections": 1:50
  8. "Ten Thousand Strong": 3:54
  9. "Execution": 1:27
  10. "Order of the Rose": 4:52
  11. "Cataclysm": 1:30
  12. "The Clouding": 9:19
  13. "Infiltrate and Assimilate": 3:48
  14. "Retribution Through the Ages": 4:32
  15. "Something Wicked (Part 2)": 2:59
  16. "The Domino Decree": 6:36
  17. "Framing Armageddon": 3:41
  18. "When Stars Collide (Born Is He)": 4:18
  19. "The Awakening": 2:01
Toplam: 1:09:09

Hellyeah - Hellyeah (2007)

Bu kritiği yazmadan önce çok düşündüm ve müziği gerçekten çok fazla dinledim. Belki gereğinden fazla. Nedeni ise olumlu bir şeyler yazmak istememim sebebi. Evet biliyorum Polyanna (yazılışını bile bilmiyorum. Diktatörler infaz biletimi kesin.) gibi adamım. Ne yazık ki olumlu birşeyler bulamadım. Hellyeah, Mudvayne ve Nothingface ( ki çok severim bu grubu. ) grup elemanlarının bir turnedeyken oluşturmak istedikleri bir yan proje niteliğindeydi. Ne var ki Pantera davulcusu Vinnie Paul devreye girince bu proje hayat buldu. Medyaya "süpergrup" diye tanıtılan bu proje, vokalde Mudvayne vokalisti Chad Gray, gitarlarda Greg Tribbett ve Nothingface'den Tom Maxwell ve yine Nothingface'den basta Jerry Montano ile davulda Vinnie Paul'dan oluşmakta. Prodüksiyonun başında Pantera'nın son albümünde bulunan Sterling Winfield bulunmakta.

Müziğe gelirsek tamamen Pantera özentiliği mevcut bu tabii ki Vinnie Paul ve Sterling Winfield'ın sayesinde. Gitaristler Dimebag Darrell gibi çalıyor. Kendilerine has karakteristik bir çalış tarzları yok. Gitar soundları bile Pantera'nın son dönemleri ve Damageplan'den bir hayli etkilenmiş. Vokalist Chad Gray ise Phil Anselmoyu taklit etmek için elinden geleni yapıyor. Ben Mudvayne grubunu da bir hayli dinlemiş biri olarak çok şaşırdım sadece bir kaç slow parçada ve çıkış şarkısı olan You wouldn't Know şarkısında Mudvayne'e yakın bir vokal tarzı benimsemiş. Albümün prodüksiyonuna diyecek bir şeyim yok çok kaliteli. Vinnie Paul döktürüyor belli ki bagetleri eline almayı özlemiş. Onun dışında hiç bir numara yok albümde.

Açılış şarkısı Hellyeah bir nevi kızgınlıklarını belirten distorsiyon şarkısı. You wouldn't Know is akılda kalıcı bir şarkı zaten bir de siyah beyaz bir klibi var. Klip ise gerçekten komik çünkü bildiğim kadarıyla Vokalist Chad amerikanın ortalarından gelen bir şahisyet. Kovboy şapkası takarak ve güneyli bir aksan takılarak southern metal moduna girmeye çalışması tezatlığın ve özentiliğin daniskası ( bknz şekil A-1: Alcohaulin' Ass). Star ve Thank you şarkıları slow parçalar ve Ölen kardeşlerine annelerine, büyükbabalarına, soylarına soplarına ithaf edilen şarkılar. Matter of Time şarkısı hayatımda dinlediğim en bilindik şekilde açılan groovy bir ritme sahip. Şarkıyı ilk dinleseniz bile abi ben biliyorum len bu şarkıyı diyorsunuz, bu kadar olur. Kapanış şarkısı One thing ise inanılmaz kötü bir Pantera kopyası. Vokalist bu şarkıda taklitçiliğin zirvesine çıkıyor. Bunların dışındaki şarkılar ise tamamen unutulacak şarkılar niteliğinde. Kesinlikle önemsemeseniz ve dinlemeseniz de olur.

Eminim ki Chad Gray ve Tom Maxwell bu projeyi oluşturmak istediklerinde böyle bir şey hayal etmiyorlardır. Vinnie Paul ve Sterling Winfield herşeyi domine etmişler. Sanki diğer elemanların eline enstrümanları vermişler ve kardeşim şurada şunu çalacaksınız demişler. Kendi gruplarından hiç bir ruh katmamışlar veya katamamışlar. Vinnie Paul dışındaki elemanların bu kadar pasif kalacağını tahmin etmezdim.

Grubun bir falsosu daha ise metal müziğe hiç bir yenilik getirmemesi. Orijinal hiç bir şey sunmaması. Türkiye'de bunlardan kat kat daha iyi ve daha orijinal bir sürü grup var. Mudvayne ve Nothingface birleşiminin ilginç olacağını düşünmüştüm ve açıkçası heyecanla bekliyordum albümü. Resmen hayalkırıklığına uğradım. Albüm kapağı bile kötü. Zaten niye gruplar kendi fotoğraflarının olduğu albüm kapakları yaparlar hiç anlamamışımdır.

Bu albümü dinleyip de beğenecek kişiler sanırım iyi birer Vinnie Paul fanatikleri ile Vinnie Paul'ün çalış tekniğini seven ve merak eden davulculardır. Bence Vinnie abi Pantera'da daha iyi ve orijinal davul örnekleri sunuyordu. Bana sıradan geldi tabi Vinnie'nin geçmişini bilip de söylüyorum bunu. 10 üzerinden not bile vermeyeceğim. Bu albümü dinleyip benle tamamen zıt görüşlere sahip kişilerin yorumlarını ve sebeplerini gerçekten merak ediyorum.