19 Haziran 2008 Perşembe

Agalloch - Ashes Against the Grain (2006)


Ne kadar ön yargılı değilim dersem diyeyim, bazı konularda aksi ispatlanana kadar herkes suçludur tarzı saplantılarım vardır. Bunlardan bir tanesi de Amerika'nın Rock anlayışıyla benim Rock anlayışımın bu saatten sonra kesişmesinin çok zor olacağı yönündeydi ve işte Agalloch beni yanıltmayı başarıyor.

Ben New Wave of Amerikan Heavy Metal adı altında lanse edilmeye çalışılan (aslında temeli Punk'a giden), daha önceleri Nu Metal adıyla sunulan bir akımın uzantısı olan yapıtlardan haz alamıyorum. Bu tarz, giderek tutulmaya başlandığından olsa gerek, müzikal arayışım beni tekrar soğuk kuzey ülkelerine götürmüştü. Her nasıl olduysa Agalloch o ülkelerin gruplarından duymayı beklediğim herşeyi bana Amerika'dan ulaştırmayı başarmış durumda. Daha da inanılmazı kendine ait bir hayran kitlesi var grubun Amerika'da.

Agalloch'un müziğini The Dude daha önce yazdığı The Mantle albümü kritiğinde gayet güzel açıklamış zaten. Kısaca dooma dayalı bir müzik yapıyor grup. Ancak etkilenimleri geniş. Yer yer Black Metal'e uzanıyor, uzun süre Post Rock kalıpları (ve hatta bazen Stoner diyebileceğimiz yapılar görüyoruz), Ambient- Dark Noise ve Folk geçişlerine rastlanıyor. En basit ifadesiyle şöyle diyelim: Agalloch akustik gitarlara da sıkça yer veren, melankolik hissiyata sahip, scream ve temiz vokal kullanan, lirik yapısıyla doğayı kucaklayan bir grup.

Albümdeki şarkıların süreleri uzun tutulmuş. Beş dakika olan tek şarkı dışında diğer şarkılar hepsi on dakika civarında. Bu bir sıkkınlık veriyor mu? Cevabım hayır ancak şunu belirtmeliyim ki albüm oturup uzun saatler boyunca dinlenebilecek bir yapıya sahip değil. Karamsar etki hiç kaybolmadığından, sizde bıraktığı tat yer yer çok ağır olabiliyor. Yani psikolojinizi tehdit eden bir albüm. Ancak bu tehdidi öylesine zevk verici bir şekilde yapıyor ki, kendinizi ister istemez çalanlara teslim ediyorsunuz. Örneğin albümün üçüncü şarkısı Not Unlike the Waves'in ikinci dakikasında kısa bir an duyulan akustikler, yasaklanmışların kentinde, size gülücükler saçan şehvetli periler gibi. Gel de teslim olma günaha...Gel de kabullenme yapacaklarının bir cezası olacağını bile bile karanlığa doğru koştuğunu...

Grup önceki albümlerindeki gibi bu albümün kaydında da Ronn Chick ile çalışmış ve sonuç genel olarak başarılı. Ancak neye göre başarılı: Bu tarz albümlerde sesin çok temiz olması önemli değildir. Önemli olan herşeyin anlaşılabilmesidir. Albümün kaydı da temiz ama yine de herşeyiyle pırıl pırıl bir kayıt yok karşımızda. Sesler yer yer bilerek boğuk tutulmuş ancak yanlış anlaşılmasın, kayıt kalitesi kesinlikle doksanlı yılların saf black albümleri gibi değil. Temiz ama pürüzsüz değil. Basların sesi sanki geçmişten geliyor. Davulların tonlaması da bana yer yer Orphaned Land'in El Norra Alila'sını hatırlattı. Gitarlarsa alışıldık distorsiyonlu tonlarda. Solo atılırken ise son derece net tonlara geçiyorlar.

İlk dikkatimi çeken şarkı ikinci şarkı olan Falling Snow olmuştu. Albümün en hızlı bateri ritmine sahip olan şarkı diğer şarkılara kıyasla içinde en az karamsarlığı barındıran şarkı denebilir. (Ancak bu bile alışkın olmayanlar için fazla olabilir.) Diğer favorilerim ise Not Unlike the Waves ve Our Fortress is Burning Part I. Fortress'ı iki sebepten dolayı çok sevdim. İlki adının bana Burzum'u çağıştırması, ikincisi giriş melodisinin spagetti western filmleri müziklerini hatırlatması. Hem western hem doom hissiyatını ilk defa bir arada yaşattı bana ve bu da onu özel kılmam için yeterli. (Our Fortress Is Burning III ise sadece adıyla değil yapısıyla da Burzum'un Aske dönemi Dark Noise-Ambient çalışmalarına benziyor... Tek kelimeyle sakıncalı.)

Bir noktaya daha değinmeden geçemeyeceğim. Grup benim sevdiğim tarzda scream vokaller kullanmakta ama bu vokalleri çok yoğun olarak serpiştirmemiş albüme. Vokalsiz kısımları ve vokalli kısımları kıyaslıyorsunuz ister istemez ve vokalin olmadığı partüsyonlar size daha etkili geliyor. Bununla birlikte temiz vokaller daha yoğun kullanılabilirdi diye düşünmekteyim.

Sonuç olarak herkese hitap ediyor diyebileceğim bir albüm değil. Hazmı çok zor olmamakla birlikte, sevilebilmesi için belli bir damak zevki gerektiriyor. Mezesi bira ve kahkaha sesleri değil. Kalabalıklar ve insan dokunuşları değil... Olasıdır ki yalnızlık ve gözyaşları... Ve belki duygularınız kadar yoğun, kan kırmızı ruh dolu bir kadeh şarap...

Yazar ex-illegal baskan - Ekim 17 2006 16:44:07

Hiç yorum yok: