12 Haziran 2008 Perşembe

Sentenced - Frozen (1998)

Sentenced 1997 ile 2001 yılları arasında bir çok metal dinleyicisi için önemli bir grup olmuştur. Özellikle de benim jenerasyonumdan olanlar için. Frozen ise herkezin bildiği gibi grubun en önemli albümlerinden birisidir. Hatta grubun hayranlarının bir çoğu için en iyi albümdür. Sanırım bende aynı şeyi düşünenlerdenim. Bu yüzden de bu unutulmaz albümün kritiğini yapmaya karar verdim. Fakat şimdiden sizi uyarmalıyım, müzikten çok müziği dinlerkenki hissiyatımdan bahsedebilirim.

Çok emin değilim ama sanırım 1999 yılının baharıydı. Eskişehir daha farklıydı. Ben artık çok taze bir black metal dinleyicisiydim ve Metallica dinlediğim günlere çoktan sırtımı dönmüştüm. Fakat yinede değişik şeyler denemeye devam ediyordum. Black metalin en sevdiğim tür olduğuna karar vermiştim, orası kesindi ama death metal ve dooma da sempatim vardı (gotikten pek haberim yoktu açıkcası, o zamanlar bence moonspell hala black metal grubudu). Bilen bilir o günlerde non serviam dergiside en güzel zamanlarını yaşıyordu (şimdi düşününce adamlar resmen gotik dergi çıkartıyorlardı, özelliklede ilk sayılarında). O dergide görmüştüm ilk Sentenced’ı. Yarım yamalak okumuştum kritiği ve grup aklımda death metal olarak kalmıştı. Bir gün Eskişehir’deki nacizane metal müzik dükkanı dj klup’e gittiğimde frozen kasedini görmüştüm. O günlerde atlantis müzik, zihni ve hammer lisanslı orjinal kasetler sürüyordu piyasaya ve ben her hafta dj’e gidip ve muhakkak bir kaset alıyordum ve çoğu zaman kapağına bakarak karar veriyordum. Aynı şeyi hala zaman zaman yapıyorum (tabi artık sadece kapağa bakmıyorum, on saniye kadar ön dinlemede yapıyorum) ve şimdiye kadar pişman olduğum albüm sayısı çok azdır. Sentenced ile tanışmamız böyle olmuştur. 

Tabii tanışmak demek sevmek demek değil hiç bir zaman. Garip, bu albümden ve bu gruptan bahsederken 1999 baharından bahsetmemem mümkün değil. Sanki o yılın o baharında eskişehirde çok özel bir hava vardı. Belki ergenlik çağının en olmadık devresini atlatmakta olduğumdan ve ilk kez aşkın mutluluğa dair olan yüzünü gördüğümden ötürü olsa gerek (merak etmeye hiç gerek yok, çok kısa bir mutluluktu). İşte Sentenced ve Frozen albümü o günlerin sanki film müziği oldular benim için. Aradan geçen onca zamana karşın albümü hala dinlerim ve hala her dinleyişimde aynı hisleri yaşarım. Hatta artık kalbim ile aramda ciddi bir uçurum olduğunu düşündüğüm zamanlarda bana hala insan olduğumu hatırlatıp içime su serpen bir albümdür. Sanırım ne kadar özel bir albümden bahsettiğimi anlamışsınızdır.

Kaamos ile başlıyor Frozen. Çoğu zaman metal grupları intro kullanmayı tercih ederler. Çoğu zaman çok değişik şeyler ya inanılmaz sıradan şeyler tercih ederler. Fakat çoğu zamanda önemli bir şeyi atlarlar, intronun dinleyiciyi albüme sokması gerekir ve muazzam bir etetik anlayışına sahip olup albümün bir parçası olmalıdır, albümden alakasız bir klavye cümbüşü değil. İşte kaamos günün birinde itü de metal albümüne nasıl intro yapılır adında itb dersi verdiğimde ders kitabıma muhakkak koyacağım muazzam bir introdur.

Bilen bilir, Sentenced sürekli vedalardan bahseden bir gruptur. Bu şarkılar içerisinde belkide en anlamlı olanları Frozen’da dır. Bunların içinde ki en güzel veda da muhtemelen Farewell’dir. Sadece şarkı sözlerindeki güç ve kararlıktan ötürü değil, müziğin dinamiği bile “ben gidiyorum, çünkü buna katlanmak istemiyorum, sen istediğin kadar zayıf olduğumu düşünebilirsin, ben zayıf olmadığımı ve ne yaptığımı çok iyi biliyorum” diyor.

Tabii Frozen’i değerlendirirken grubun değişimindeki yerinide unutmamak gerek. Mesela artık Sentenced Down zamanlarına göre çok daha melankolik bir gruptur. Eskiden ölmek ve terk etmek istediğini söylerdi Sentenced. Fakat Dead Leaves’den önce grubun melankolisini hiç bu kadar hissetmemiştik. İşin ilginç tarafı Frozen çok daha melankolik şarkılarada sahipti. Ayrıca albümün ismi bu şarkıdan gelmekte.

For The Love I Bear, belkide Frozen albümü ile Down arasındaki bağı kuran en iyi şarkılardan birisi olsa gerek. Bu albümün kendine has bir büyüsü var, çok garip bir atmosferi. Bu neden kaynaklanıyor bilmiyorum, belki prodüksyondan belkide kayıttan ama garip bir şekilde bu his tüm parçalarda var. Hatta tüm parçalar bu yüzden bir birini andırıyor ama aslında hiç birisi bir birine benzemiyor. For The Love I Bear bu yüzden daha farklı bir yerde tartmama gerek olmayan bir parça, değişken temposu, güzel sözleri ve ortadaki geğiriği ile sırf Frozen’ın bir parçası olduğu için çok güzel bir parça.

İkinci yoğun melankoli dalgası One With Misery ile geliyor. Teker teker söylemem gerekirmi bilmiyorum ama bu albümde bir çok şarkının sözleri okunmalı. One With Misery bunlardan bir tanesi. Ayrıca hüzünlü bir şarkının illa yavaş tempoda ve temiz gitarlarla çalınması gerekmediğinin güzel bir örneği. Özellikle nakaratına dikkat derim.

İşte Sentenced denince bir çok kişinin aklına gelen şarkı. The Suicider bir dönem Sentenced’ın milli marşıydı. Sanırım adamlarda bu şarkıya çok önem veriyorlardı. Grubun 2000 (tarihinden emin değilim 2001 de olabilir) yılında kazablanka konser salonunda verdikeri konserde canlı dinlemiştim bu parçayı. Tüm seyirciler hep birlikte eşlik etmiştik şarkıya, bir çok insan ölümden bahseden bu şarkıyı avazı çıktığı kadar bağırarak ve büyük bir çoşku ile söylüyordu. İnanılmazdı.

Sanırım albümün en ağır şarkısı bu olsa gerek. The Rain Comes Falling Down. Kısaca aşkını kaybetmiş bir adamın bir kaldırım taşı üzerinde bileklerini kesmesi ve yağan yağmuru yavaş yavaş hissedemeyişini anlatıyor. Melankoliden bahsetmek bu şarkı için doğru olmaz. Çünkü aslında melankoli ağır olmayan ve çoğu zaman huzurlu bir histir. Bu şarkıyı tarif eden his kalbinizdeki dinmeyen bir sızı olabilir. Morali bozuklara tavsiye edilmez ama yinede dinlerler. 

Bu kadar çok ölümden bahsetmek samimi mi sizce? Belki son bir iki albümlerine bakınca pek de öyle gelmese gerek. Üstelik hem ölümden bahsedip hem de bunu dünyanın en güzel şeyinden bahseder gibi yapmak çok garip değil mi? Üstelik grubun bildiğim kadarı ile hiç ölen elemanı yokken. Aslında biraz samimiyetsizlik yok sayılmaz. Fakat Sentenced hadi ölelim mesajı vermiyordu hiç bir zaman. Sadece istersem herşeyden vaz geçebilecek gücüm var diyordu ve bizde bunu anlıyorduk, o yüzden Grave Sweet Grave en çok sevdiğimiz şarkılardan bir tanesiydi. 

Sentenced ölümden bahsettiği kadar aşktanda bahseden bir gruptu. Sadece acısından da değil, mutluluğundan ve tutkusundan da. Bence Burn bu tutkuya hizmet eden bir şarkıydı.

Drown Together... Kesinlikle en çok sevdiğim aşk şarkısı. Bazen bir daha asla sevemeyeceğimi düşündüğüm zamanlar da dinleyip kendi kendime umut hediye etmemi sağlayan şarkı. Eğer günün birinde benim için hiç kimseyi değilde sadece “aşkı” temsil eden bu şarkıyı dinlediğimde bir şey hissetmezsem artık sevemeyeceğimden emin olacağım. Sadece nakaratındaki “my darling, my only one” ile nakarat öncesindeki “... here all the pain has died and the only ones are you and me” sözleri bile yeter.

Ve işte gitmeden önceki son isyan. Cesurca ben bu gece gidiyorum demek. Evet Sentenced bize en çok istemediğimiz yerde kalmak zorunda olmadığımız söylüyor. Yaşamak istemediğin hiç bir şeyi yaşamak zorunda değilsin ve kimseye bir şey borçlu değilsin, eğer onlar seni terk edebiliyorsa sen de terk edebilirsin. Let Go (The Last Chapter) fırtınadan önceki sesizlikte bize cesur olmamızı hatırlatıyor.

Sentenced’ı yüzlerce gotik rock ve metal grubundan ayıran en önemli etken her halde (poisonblack’ten bile) konuşan lead gitarı olsa gerek. Lead gitarın konuşmasını en iyi duyduğumuz şarkıda acıdan ve yastan bahseden enstrumantal şarkı Mourn olsa gerek. Sadece bu albümün değil tüm albümlerinin en anlamlı ve melankolik şarkısı bu olsa gerek. Miika Tenkula’nın ölen dedesi için yazdığı Mourn’u dinlerken kendini hiç tekrar etmeyen lead gitara dikkat etmenizi tavsiye ederim.

Eğer gotik metal dinliyorum diyorsanız, Avrupa metalini takip ediyorsanız, melankolik şeyleri seviyorsanız ya da en azından müzikte “his” arıyorsanız, karakterim üzerinde ciddi etkisi olan bu albümü muhakkan dinlemenizi tavsiye ederim.

Hiç yorum yok: