3 Haziran 2008 Salı

Lake Of Tears - Moons And Mushrooms (2007)

Ay üzerinde Mantar Toplamak

İsveçli grup Lake Of Tears aslen geniş dinleyici kitlesine sahip ilginç bir topluluk. 1993 yılından beri aktif olarak müziğe devam eden grup için progressive doom ve gotik tanımlamaları yapılıyor. Öncelikle şunu söyleyelim, sıradan bir goth/doom grubunun gitarlarından daha iyi gitarlar olan her müzik progressive değildir. Bu yüzden Lake Of Tears'ın tanımından progressive kelimesini gönül rahatlığı ile atabiliriz.

Moons And Mushrooms topluluğun yedinci albümü. Tarz için ise kabaca gotik rock denilebilir, fakat bu kaba tanım grubu betimlemek için yeterli olmayabilir. Zira Lake Of Tears ana akım gotik gruplarına pek benzemeyen bir müzik icra ediyor (belki de bu yüzden progressive lakabını kazanıyorlar). Müziklerinde modern rock sesinin bir çok öğesini barındırıyor Lake Of Tears.

İsmi Lake Of Tears olan bir gruptan insanın beklentileri oldukça sınırlı oluyor. Şahsen elime geçen promo kaydını dinlemeden önce bu beklentilerin esiri olmuştum. Neyse ki daha önceden dinlediğim bir iki parçası bir çeşit My Dying Bride ile karşı karşıya olmadığımı hissettiriyordu.

Moons And Mushrooms nerede kaydedilmiş bilemiyorum, fakat kendilerine has ilginç bir sesleri olduklarını kabul etmek gerek. Gitar tonlarından vokal'in ses rengine kadar herşey kendi içinde uyumlu. Sonuç olarak kaliteli bir ürün söz konusu.

Lake Of Tears şahsen düne kadar benim için yabancı bir gruptu ve kendileri ile tanışmaya pek niyetim yoktu. Bu gün ise değişik özellikleri ile sanırım benim müzik dünyamda kendine bir yer edindi. Öncelikle şunu söylemeliyim, grubun vokal gitaristi Daniel Brenare'nin oldukça karakteristik, özgün ve güçlü bir sesi var. Bilindik gotik vokalistlere göre oldukça tiz bir ses rengi olan Daniel müziği klasik formdan çıkaran önemli bir etken.

Albüm Last Purple Sky ile başlıyor. Oldukça sakin ve kendine has bir ruh hali ile gitarların tınılarını dinliyoruz. Riffle birlikte albümün yarattığı dünya ya bir adım atıyoruz. Oldukça iyi bir açılış parçası. Vokallerde genel olarak garip bir country etkisi var (fakat müzikte böyle bir etki yok). Bu etki grubun portre olarak gözümde canlandırdığı resme bir çok şey katıyor. Last Purple Sky ise albümü alnını akı ile açıyor. Albümün en güzel parçalarından.

Bas ve davul yürüyüşü ile başlayan Island Earth güzel bir gitar riffi ve vokal partisyonu ile ilerliyor. Sanırım grubun takipçileri için oldukça tanıdık bir şarkı olsa gerek. Benim için ise şaşırtıcı olmasa da, üzerinde taşıdığı özen ve estetik ile etkileyici bir şarkı.

You Better Breathe While There's Still Time, kendince iddialı başlayan, vokallin performansı ile doruğa ulaşan bir şarkı. Albüm genelinde en çok dikkatimi çeken şey olan vokaller, vurgusu, ses rengi ve söyledikleri ile ilgimi sürekli canlı tutmamı sağlıyor.

Waiting Counting ve Tiamat'tan Love In Chains. İki şarkı aynı rifle açılıyor diyebiliriz. Eğer birileri günah keçisi olacaksa, günahla arası çok iyi olmasına karşın bu Tiamat olmayacak gibi gözüküyor. Waiting Counting ise metal müzikden ziyade modern rock içinde kendine daha rahat bir yer bulabilecek bir şarkı.

İşte albümün balladı. Klavyelerinden gitar rifflerine kadar, müziğin her bileşeninden bir özen akan Like A Leaf en çok yer yer sanki bu topraklardan birin vokal yaptığını düşünmeme sebep olan vokalleri ile aklımda kalıyor. Aslında kalıp oldukça sıradan. Böyle bir kalıbı olan bir şarkıyı sevmenin tek koşulu içinde gerçekten güzel bir şey bulmak olmalı sanırım. Like A Leaf içinde bir çok güzel şey barındırıyor.

Genel olarak bir yerin çocuğu olma şarkılarını severim (Children of the fullmoon, Children of the Underworld, Children of the satan falan...). Children of The Grey'i de sevdim. Albümün sözüm ona sert parçalarından bir tanesi. Bu şarkıda Daniel daha tiz ve daha saldırgan bir vokal icra etmiş. Şunu önceden belirtelim, benim idealleştirilmiş vokal zevkim bas tonlarda olup en iyi örneklerinden bir tanesi de Charon'un vokalidir. Tiz erkek sesleri ile aramda ciddi bir mesafe vardır, fakat Daniel'in sesinden çok etkilendiğimi kabul etmek zorundayım. Children Of The Grey ise albümün bir diğer güzel şarkısı.

Head On Phantom... Makul başlıyor ve makul bir trafiğe sahip gibi gözüküyor. Vokaller, solo giderken gitarlar helldorado tarzı atraksiyonlar yağıyor. Hayır bu şarkı da metal değil, hatta belki gotik bile değil ama güzel ve dinlemeye değer.

Planet Of The Penguins albümün kapanışı. Oldukça atmosferik bir açılışı olduğunu kabul etmek gerek. Klavye tonları ve vokal partisyonu ile metal dünyasının oldukça dışında, melankolik bir açılış yapan şarkı ilk bir dakikanın sonrasında tempo kazanmaya karar veriyor. Gene metal dünyasına çok girebildiğini düşünmüyorum. Melankolik havasını sonuna kadar koruyan şarkı sanırım albümün en karanlık şarkısı. Sololara dikkat.

Lake Of Tears hakkında eskiden hiç bir şey düşünmezdim, sanırım bir şey hissetmiyordum da. Fakat Moons And Mushrooms gerçekten çok güzel bir albüm. Grup İsveç'te değil de Amerika da olsaydı ya da geçmişleri metal dünyasına uzanmıyor olsaydı, radyo eksende çalan herhangi bir grupla aynı kulvarda koşuyor olabilirdi (bu iyi bir şeymidir yoksa değilmidir bilemem). Eğer derdiniz sert müzik değilse bu gruba bir şans verin derim, görünürde çok özgün olmamasına rağmen bir kaç unsur ile kendine has bir ruh hali yaratmayı başarabilmiş bir albüm Moons Ad Mushrooms.

Hiç yorum yok: