30 Haziran 2008 Pazartesi

The CNK - L'hymne A La Joie (2007)


Kritik yazmayı özledim mi? Bilmiyorum. Neden kritik yazıyorum bu konuda bir fikrim de var sayılmaz aslında. Yazmayı seviyorum, müziği seviyorum, sizleri seviyorum (yalan), yazarken mutlu oluyorum (doğru) ve gençlere müzik konusunda fikir vermek hoşuma gidiyor (külliyen yalan).

“Külliyen ne abi?”

“Vay, çekirge sen nereden çıktın? En son Samael kritiği yazarken bana destek olmuştun sen galiba. Tabi kız arkadaşının katkılarını da unutmamak lazım.”

“Abi unuttun mu beni sen yarattın, yeni kritik yazma şekilleri ortaya çıkartmaya kasarken. Bu arada kız arkadaş mevzusuna yeniden girmeyelim abi. Kamyoncunun biriyle kaçtı benim hatun.”

“Kamyoncu derken?”

“Bir mesajını yakaladım da telefonda. Üstümden kamyon geçmiş gibi hissediyorum diyordu.”

“Hay maşallah. Neyse derin mevzuları boşverelim. Gel seninle beraber kafa kafaya tokuşmuş iki kamyon gümbürtüsünde diye nitelenebilecek bir albüm üstünde laflayalım biraz. Adına da kritik deriz olur biter.”

“Tamam abi.”

“Grubumuzun adı The CNK. Albümün isminden anlaşılacağı üzere grup Fransız menşeili.”

“Yazılarından az çok biliyorum, sen Fransız sevmezsin pek abi.”

“Müzikal anlamda dersen haklısın, yoksa Franszılar’a direk olarak gıcık olmam, hatta severim.”

“Doğru tabi abi, Fransız öpücüğü falan...”

“Fransız şarabı, hatta Bordeux diyip, öpücük konusunu kapatalım.”

(İç ses: Ulan abuk subuk yazma, senin hatun bir gün okuyacak yazılarını göreceksin o zaman Fransız dipçiğini! İç sese itaat et, iç ses kutsal.)

“Abi, seninle o Samael kritiğine el attığımızdan beri bir kaç kez kritik yazmaya çabaladım oturup ama ne zaman okusam hep tamamını sildim. Neden ben yazamıyorum?”

“Yazamamak diye bir şey yok, az çok müzik kültürün varsa, bir de müzik senin için fonda dönüp duran enstantaneden öte birşeyse sen de yazarsın. Gel bu kritiği beraber oturtalım seninle.”

(İç ses: Ulan müdahale etmeyeyim diyorum duramıyorum ki. Kritik mi yazacaksın yoksa kritik nasıl yazılır onu mu anlatacaksın. Uzatma işte. Dağıtma konuyu, sapıtıp yine anılarını anlatarak boğma milleti de.)
“Pekala. Kritik yazarken grubu önemli kılan birkaç noktaya parmak basmak önemlidir. Mesela, sitede bir süre önce Anorexia Nervosa grubuyla ilgili bir kaç atışma olmuştu. O yüzden The CNK ile ilgili olarak söze şöyle başlıyorum: The CNK, yeni bir çığırtkanla, yeni bir süreçte kaydetti bu albümü diyorum. Çığırtkanın adı Nicolas St. Morand. Eskiden kullandığı adıyla Mr. Hreidmar.”

“A, yani Anorexia Nervosa’nın solisti the CNK’da, doğru mu?”

“Kesinlikle. Şimdi grubu ister istemez Anorexia ile bağladığımıza göre grubun tarzını tanıtmamız, ve varsa Anorexia ile müzikal bağlantılarını kurmamız iyi olur. Anorexia bir Black Metal grubuydu. Benim favori gruplarımdan olmamakla birlikte, Sister September isimli şarkılarının bir Kara Metal hiti olduğunu kabul ederim. The CNK ise sırtını sıklıkla Black Metal’e yaslasa da, tamamen bu tarza ait olarak tanımlanmaktan çok uzak. Nedenini sen söyle bakalım çekirge.”

“Abi nedeni belli. Bir kere Black Metal’de görmeye alışmadığımız şekilde oldukça yoğun endüstriyel ve elektronik bir yanı var. Ayrıca bir de senfonik yanı çok ağır basıyor.”

“Çok doğru. Şimdi albümle nasıl karşılaştığımı anlatayım sana.”

(İç ses: Anlatmasan şaşardım zaten.)

“Diktatörlerden Emrah bana ısrarla tavsiye etti bu albümü, sen severs...”

“Emrah mı dedin abi?”

“Evet?”

“Abi benim manitanın mesajlaştığı herifin adı da Emrah’tı. Tesadüüftür değil mi?”

“Ha, ne? Şey, tabi tesadüftür o, tesadüf. Emrah süt dökmüş kedi gibidir, alakası olmaz.”

(İç ses: Nihahahahaha)

“Herneyse, Emrah tavsiye ettikten sonra edindim albümü ve daha açılış şarkısıyla değişik bir şeyle karşı karşıya olduğumu anladım. Değişik ama aslında daha önce denenmiş olması gereken. Albüm biliyorsun bir introyla açılıyor. Intro canlı performans gibi duran bir orkestral açılışın baterilerle süslenmiş hali ve daha ilk dakika dolmadan bol distorsiyon katkılı Beethoven’ın Dokuzuncu Senfoni’ni dinliyoruz. Aslında ben bu introyu hiç sevmedim onu hemen söyleyeyim.”

“Neden abi?”

“Bir metal grubunun en son yorumlamasını isteyeceğim Beethoven yapıtıdır da ondan. Neşeye övgüdür bu senfoni, biz bunalımlı hummalı siyahseverlere pek gelmez açıkçası. Zaten CNK hemen introdan sonra tarzını biraz daha farklı ögeler üstüne kuruyor. Şimdi bu ögelerin ne olduğundan bahsedelim ve böylece kritik genişleyerek yayılsın.”

“Ben grubun müziğindeki o senfonik şeyleri baya bir film müziklerine benzettim.”

“Bir noktaya kadar haklısın. Girişler ve çıkışlardaki çok sesli korolar ve tabi ki büyük orkestral davullar, özellikle bana da Conan filmlerinin müziklerini hatırlattı. Hatta bir şarkıda baya bir düşündüm bu iş Conan film müziklerinin usta yaratıcısı Basil Poledouris’in mi elinden çıktı acaba diye. Bu noktada hemen önemli bir başka noktaya parmak basıyoruz. Söyle bakalım, bu grup kaç kişi?”

“ Dört kişi. Vokal, gitar, bas ve davul. Değil mi?”

“Evet grup dört kişi ve ilk dinlediğin de insanın aklına şu soru geliyor: Bu adamlar kocaman bir orkestrayla stüdyoya mı girmişler yoksa tüm orkestral numaralar, yer yer kullanılan elektronik ritmler gibi sample mı?”

“Örnekleme abi.”

“Ne?”

“Sample değil, örnekleme.”

“Seni şurada bir örneklerim, osurduğunda bile sesin dijital çıkar.”

“... Sample abi.”

“Sorunun cevabı şu: Grup orkestral altyapıları tamamen kendi programlama kabileyetleriyle üretmiş. Burada grubun gitaristi Ogilvy’in emeği çok. Ancak hemen şunu da belirtmek isterim bu sesler hazır olarak alınmış olsa da, miksaj aşamasında bu seslerin birbirine girmemesi gerçekten uğraştırıcı olmuş. Zaten dikkatli dinlendiğinde grupla ilgili yapılabilecek ilk eleştirinin gitarların nispeten biraz kıyılarda tutulmuş olması olduğunu farkeiyorsun. Cayır cayır gittiği zamanlar var ama albümdeki gitarların büyük çoğunluğu kesik iki üç notalı kombinasyonlardan oluşuyor. Tabi bu grubun belli bir tarzı olmasını sağlamış, o noktada sözüm yok ama beni rahatsız eden bir nokta var. Sanki şarkılar bestelenirken bir adet örnekl..

“Ehehe.”

“Ne gülüyosun?”

“Yok birşey abi.”

“Bir adet sample alınmış, sonra da o sample’dan beste oluşturulmuş gibi hissetmeme sebep oldu. Yani yaratıcılık sıfırdan başlamamış, sanki ilk katı hazır olan binaların hepsinin üstüne iki kat daha çıkılmış gibi hissettim.”

(İç ses: Allah’ın inşaatçısı, başka örnek bulamadın değil mi?)

“Yani diyorsun ki, grup sana göre biraz hazıra konmuş.”

“Öyle gibi hissettim. Ha yanılıyor olabilirim, belki grup bilgisayar ortamında kocaman bir orkestra yaratıp tek tek herşeyi notası notasına yazmıştır ama önemli olan işin malesef ki nasıl yapıldığı değil. Nasıl duyulduğu.”

“Anlıyorum. Grubun tarzıyla ilgili bilgi verdik, başka nelerden bahsetmek lazım peki?”

“Mesela grubun geçmişine değinmek gerek. Bu albüm grubun ikinci albümü. İlk albümlerini çok daha yerel bir firmayla çıkartmışlar ve bu albümle birlikte grup Season of Mist firmasıyla anlaşmış. Tüm ropörtajlarında ve sitelerinde ilk albümlerinin tamamının tükendiğinden övünerek bahsediyorlar. Tükenmiş olan o albümü ben dinlemedim, tek bildiğim bu kadar senfonik olmayıp daha bir endüstri üstüne kurulu olduğu. Grubun bir geleceği olacaksa Lyhmne A La Joie, miladı olacakmış gibi gözüküyor. Albümle ilgili kritik yazan pek çok derginin yorumları genelde çok olumlu ayrıca.

Kayda gelirsek, kayıt Drudonhouse stüdyolarında yapılmış ve grup kayıt sırasında kendisini pek çok filmle beslemiş. Film müziği etkisinin bir sebebi de bu olsa gerek. Müzikal olarak etkileştikleri birkaç filmi sayarsak, Brave New World, A Clockwork Orange ve 1984’ü sayabiliriz.”

“Hmm, bunlar yeterli oluyor mu şimdi abi kritik için?”

“Aslında pek sayılmaz. Bu benim fikrim ve bir zorunluluk değil ama bence biraz hissiyatın içine de girmek gerekiyor. Nasıl abi?”

“Bunun için en etkili yol şarkılarda neler duyumsadığını anlatmaktır. Biz diktatörler olarak genelde şarkı şarkı çözümlemeyi tercih ediyoruz ama bu yazının gereğinden fazla uzun olduğunu düşündüğümden sadece bir kaç şarkıya değineceğim.”

(İç ses: Ne zaman kısa ve öz yazmayı becerebildin ki zaten? Biri sana ders vermeli esas kısa ve öz yazmak konusunda.)

“Albümün intro sonrası ilk çalışması olan Cosa Nostra Klub’ı ele alalım. Bu arada bu şarkının adının grubun isminin nereden geldiğine cevap olduğunu da belirtelim. Şarkının giriş melodisindeki senfonik öğeler ve peşinden geri plana yerleşen dominant erkek sesli koro size muhtemelen vikinglerin hüküm sürdüğü diyarlara rota çizen bir hayal dünyası kapısı açacaktır ama ben grupta bunu algılamıyorum. Böyle hissetsem herhalde The CNK için düşüncelerim daha farklı ve biraz da yavan olurdu çünkü benim elimde bu tip materyal fazlasıyla var. Açıkçası grup benim hayalgücümü beslemektense basit duyumun altındaki teknik bilgiyi kurcalayan merakımı uyandırıyor. Nakarat kısmında solist sert ve eğlenceli takılırken senfonininde kendi bildiğini okuması benim ne Black Metal ne de senfonik müzik seven yerlerimi ilgilendiriyor. Daha çok Punk dinleyen kısımlarım bu müziği seviyor.”

“Abi inan hiç aklımın ucundan bile geçmeyen bir bağlantı kurdun.”

“Önemli olan bu işte. Buraya sadece şarkı güzel, gaz, kafa sallatıyor da yazabilrdim ama o zaman kafanda alakasız bir şekilde Pantera da Slayer da canlanabilirdi. Yani şöyle diyeyim tam nokta vuruşu koyamıyorsan, en iyisi çevreyi tarif etmektir.”

(İç ses: Hasta lan bu. Siz dinlemeyin bu herifi ya, kendi bildiğinizi yapın. Kendisinden bir tane yetiyor buraya, bir kaç tane daha gerekmez.)

“Benim albümde en başarılı bulduğum şarkıyı, The Martialist’i ele alalım. Bu şarkıda yine derin duygular sarmıyor bünyemi. Yani ne o müzikle yaşamayı çok sevdiğim melankoliye kavuşuyorum, ne de böyle deli bir mutluluk yapışıyor bünyeme. Elimde kalan hızlı, göreceliği ne olursa olsun herkesçe kabul görecek bir melodi anlayışına sahip ve titiz davranılarak oluşturulmuş zevkli bir müzik. Şimdi de buradan yola çıkarak finali yapıyoruz çekirge.”

“Evet abi.”

“The CNK sizin hayatınız grubu olacak duyusal tatlar veren bir grup değil. Müziğe yaklaşımları romantik sanatçı etkilenimi gibi hiç değil hatta. Daha çok titiz çalışan bir bilim adamı gibi. Eğer siz müziği önünüze renkler sunan bir sergi gibi görmek istiyorsanız arayışınıza cevap The CNK değil, yok eğer müziğin bir bilim adamının elinden çıkmış belli kurallara dayalı belki daha az çarpıcı ama gayet sonuca ulaşmış, meyve vermiş halini kabul edebiliyorsanız işte bu The CNK.

(İç ses: Bir halt anlamadım ama grubu iyi özetledi galiba bu.)

“Bir de not veriyoruz değil mi abi?”

“Şart değil ama ben alışkanlık yaptım. Benim geçer notum yedidir. Bu grupta geçerden ötesi var. Sekiz fazla gelir yine de. O yüzden yedi buçuk iyidir.”

“Bence de iyidir.”

(İç ses: Değildir. Albüm kötü. Kritik kötü, yazar kötü, yazarın kendi kendisiyle konuşması daha kötü. En büyük benim, en büyük benim!)

-The CNK’nın güçlü senfonik davulları egoyu besler, çokça bağırtır. Benim egomun lafa karışması işte bu yüzdendir.-

Hiç yorum yok: