30 Haziran 2008 Pazartesi

Dismember - Death Metal (1997)


Sene 1997... Benim için inanılması ne kadar güç olsa da, Dismember'ın Death Metal albümünün çıkmasının üstünden neredeyse 10 yıl geçmiş. İnsana bazen garip geliyor, 10yıl önce dinlediğim müzikten herkes birgün bıkacağımdan emindi ama... Galiba netice ortada... Müzik zevkimin değiştiği bir gerçek ama öyle albümler var ki onları dinlemekten hala zevk alıyorum. Tarz ayrımı yapmak gibi bir kaygım olmadığından biraz, biraz da beni o dönemlere taşıdıklarından. Kısaca on yılda benim müziğe bakışım çok değişti ama ilk albümünü 1991'de yayınlayan İsveç'in Death Metal Efendileri hala aynı müzikal yapıda yola devam ediyorlar. Ne mi bu yapı? Bam, küt, dolaysız sesler üstüne kurulu, davulun adam dövme görevi üstlendiği, katıksız bodoslama death metal. Afrodizyağı da var tabi: Melodik sololar ve akıllıca yayılmış uçurucu rifler.

Doksanların başında Rock müziğin iki kolu neredeyse eş zamanlı yükselişteydi. Biri grunge biri de death metaldi. İşte bu death gruplarının en hatrı sayılanlarından biri de Dismember'dı. Özellikle 1993 tarihli Indecent and Obscene albümü tarzın müdavimleri için değişilmezdir. Albümün en ünlü hiti Dreaming In Red ise dinlenmezse olmaz tarzında bir şarkıdır kanımca.

Ne zamanki Kurt Cobain müzik arenası yerine toptan hayattan çekilmeyi tercih etti, dünyada grunge patlama yaptı. Modaya karşı olan bu akım kendi modasını yarattı ve anında içi boşaldı. Bunun tek olumlu yanıysa, Death Metal adına sadece en iyi grupların ayakta kalması oldu ve işte burada bahsettiğimiz albüm bu dönemde ortaya çıktı ve albüm tek kelimeyle balyoz gibiydi.

Albüm dönemin İsveç'ten çıkan hemen hemen bütün gruplarının tercihi olan Sunlight Stüdyosu'nda kaydedilmiş. Günümüz Death Metal albümlerini dinlediğinizde bu albümün kaydı için tek söyleyeceğiniz kelime "çiğ" olur. Çünkü sesler kesinlikle öyle. Yeni dönem dinleyiciler için bu özellik ve distorsiyon tonu rahatsızlık verici olabilir ama şunu söylemeliyim ki ilk albümünden bugüne kadar Dismember ne distorsiyon tonundan ne de genel sesten hiç taviz vermedi. Vermeyeceklerde. Dolayısıyla bu noktaya alışmak gerekiyor. (Hemen söylemeliyim ki bu albüm yine herkesin seveceği bir albüm değil. Ancak death ve thrash sevenler için son derece önemli ve sevilebilir bir albüm olduğunu belirtmeliyim.)

Albüm Of fire adlı şarkıyla açılıyor ve daha yirminci saniyede o kadar tatlı bir solo giriyor ki, anında sizi yakalıyor. Sonrasında albümün temposu hiç mi hiç düşmüyor ve siz sadece hemen her şarkıda sizi yakalayan melodik sololarla kendinize geliyorsunuz.

Şarkılar arasında hiç boşluk yok demek yanlış olmaz. Yani albüm akıyor. Sadece araya küçük konuşmalar serpiştirilmiş ve bu konuşmalarla kendiniz albümün içine iyice kaptırıyorsunuz. Sözgelimi Let the Napalm Rain isimli şarkıdan önce "Oh, I love the smell of Napalm in the morning" diye bir konuşma var. Eğer izlediyseniz bu sözün Apocalypse Now adlı filmden alındığını hatırlarsınız ve bu sizi o filmin atmosferine götürüyor. Burada durmak gerek çünkü bu replik, albümü inanılmaz güzel bir şekilde özetliyor. Filmde bu sözü söyleyen yüksek rütbeli subay, Vietnam'da kafayı kırmış olduğundan, elinin altındaki helikopterler ve birliklerle kafasına göre köylere saldırı düzenliyor. Hangi köylere mi? Özellikle azgın nehirlerin olduğu köylere çünkü bu karakterin ve özel yetiştirilmiş askerlerinin en büyük zevki üstlerine kurşunlar yağar, havada bombalar uçuşurken, o nehirlerde sörf yapmak... İşte bu albümün ruh hali tam olarak bu: Zorluklar, kargaşa ve kaos içerisinde, delice görünen bir hayattan zevk almak... Dismember Death Metal albümünde bunu yapıyor. Umursamaz bir şekilde eğleniyor ama canı isterse de taşı gediğine koyuyor. Öyle bir koyuyor ki, tam olarak koydumu oturtuyor. (Bu müziğe boşuna Death Metal demiyorlar.)

Alnümde benim çok sevdiğim bütünlük hiç bozulmuyor. Size kendi hitleriniz seçne şansı sunsa da bir bütün olarak albüm kendini dinlettirebiliyor. Bu dinleti sırasında, özellikle sözleriyle üstünde durulması gereken bir şarkı da Trendkiller adlı şarkı. Çünkü tam olarak yazının başında bahsettiğim sadece en büyük grupların ayakta kaldığı death metal sahnesini çağrıştıryor bana her dinlediğimde.

Sözler genel olarak savaşların saçmalığından bahsetse de yer yer bu savaşlara bulaşmanın tadına da değinilmiyor değil albümde. Apocalypse Now filmini tekrar tekrar düşünmenizi sağlayan da bu özellik...Ayrıca albümün tamamiyle din ve tanrı karşıtı bir albüm olduğunu belirtmek gerek.

Şarkılar ard arda sıralanırken, albümün altına sinmiş gizli bir punk havası da sezmeniz mümkün. Özellikle dinamik besteler bunun en önemli sebebi ama şu kadar söyleyeyim, Matti Karki'nin vokalinin olduğu hiçbir albüme Punk demek doğru olmaz. Çünkü Matti yaşayan en ünlü Death metal solistlerinden biri. Belki ilk defa dinleyecekseniz size vokali son derece klişe gelecek ancak, nette biraz araştırma yaparsanız bu vokalin ne kadar çok yeni dönem solisti etkilediğini görebilirsiniz. Grubun en önemli misyonu da zaten, şu anda çok severek dinlediğimiz Göteborg tarzı dediğimiz melodik death metalin yaratımında başrolü çektiği. Göteborg tarzı melodikleştikçe onlar daha karmaşık olmayı seçtiler ama özellikle bu albümlerine bakıldığında nasıl da bu akımın ilk tetikleyicilerinden olduklarını görmek mümkün.

Albümün tanıtım kısmını sonlandırmak için üstünde durulması gereken bir diğer şarkı da sondan bir önceki şarkı olan Silent Are the Watchers. Benim tüm Dismember şarkıları arasında özel bir yere koyduğum şarkının sololarına dikkat ediniz. Şiddetle tavsiye ediyorum. Hele tam bitti bu dediğiniz yerde gitarın dalga geçermişçesine bir geri dönüşü vardır ki, tadından hem albümü hem şarkıyı defalarca dinlettirir.

Dismember Death Metal'in mihenk taşlarından ve bu albümlerinin adını da boşuna Death Metal koymadılar. Birşeyler biterken ayakta kalabileceklerini ispatlamak istiyorlardı ve bunu da başardılar... Grup defalarca kez dağılma noktasına gelse de özellikle grubun önderi konumundaki bateristleri Fred Estby sayesinde hep yeniden ayağa kalkabildiler... Çünkü onlar trendleri yoketmek istiyorlar... Kutsal bir amaçları olduğu için değil, bunu yapmaktan zevk aldıkları için...

Dismember'la ilgili anısal notlar: (Albümün kritiğiyle pek bir alakası yoktur. Olasıdır ki benim hayatımın kritiğiyle ilgili notlardır. Okumamak serbesttir.)

-Üniversite sınavına hazırlanırken walkmanimde dersane çıkışı en çok dinlediğim şarkılar Dismember-Silent are the Watchers ve Pentagram-Fly Forever dı. Niye mi?... Nereden bileyim, üniversiteyi o kafayla nasıl kazandım, aynı kafayla okulu nasıl bitirdim ve nasıl şimdi mühendislik yapıyorum onu da bilmiyorum ki...

-Yine lise sondayken, ben Death dinlerim diyen birine ne dinliyorsun dediğimde mesela Motörhead demişti. Ben de kafasına Dismember Indecent and Obscene kasetini atmıştım. (Bir elimde de Death-Spiritual Healing vardı ama ona kıyamamıştım.) Bu arkadaş daha sonra müzik sahnesinden çekildi. Sopa yollu olmadı, tamamen kişisel tercihler... En son sahillerde Akdeniz Akşamları söylüyordu. (Trendkiller durumu. Her ne kadar faşist metalci karakterini artık tasvip etmesem de o dönem eğleniyordum. )

-Yine lise son. Yer Zonguldak-Devrek. Elde sprey boya geceleri muhabbet etmek için takıldığımız üstgeçite varmışız. (Bizden başka kimse kullanmazdı orayı, niye bilmem) Elimdeki boyayla geçide kocaman yazıyorum: D-I-S-M-M-B-E-R.. ve ilk E'yi atladığımı farkediyorum. Tam ananı diye küfre başlarken iki polis koluma giriyor. "Balimi çekiyon len?" diyen polislerin elinden yalvar yakar zor kurtuluyorum. Dismember'ı yaşadışı slogan zannettiklerinden işimi hiç kolaylaştırmıyorlar.

-Son bir Akmar anısı:Yer tezgahlardan birinin önü.
"Dismember'ın Hate Campaign'i geldi mi?"
"Yok ama ben sana başka bir Death gurubu vereyim bak çok iyiler."
"Nedir?"
"Lacuna Coil"
....
"Vereyim mi?"
"Döverim lan seni!"
Kargaşa kaos... Biri Hate Campaign kaseti getiriyor da olay tatlıya bağlanıyor.

-Şimdi farkettim ki Dismember benim için Manowar gibi bir grupmuş... Öyleyse bu yazı yıllardır kullanmadığım bir sloganla bisin: Long Live Heavy Metal... Evet çok yaşa ama mümkünse ruhumda yaşa. Sert adamım kesin bu tavırla manita yaparım tavrındakiler, ben farklı olmalıyımcılar bulaşmasın artık sana, senle birlikte çok yaşamasınlar...

Hiç yorum yok: