30 Haziran 2008 Pazartesi

In Flames - A Sense of Purpose (2008)


Birşeylerin eksikliği... Neyle kıyaslamalıyım seni bilmiyorum ki ben? Hayır, sana haksızlık etmeyeceğim, zaten yıllardır başkasın sen, her geçen yıl başkalaşıyorsun, ama bu sefer... Bu sefer niye bu kadar rahatsız ediyor beni müziğin?

Görsel yüzün, yani kapağın yüzünden olabilir mi? Şunu vermek istemiş şu olmuş bile diyemeyeceğim kadar kötü bir kapak çalışması bu. Kim mahfetti seni böyle? Yoksa yıllardır duyduğumuz şey doğru mu? In flames, sen ciddi ciddi belli bir kitleye hitap etmek derdinde misin? Hani şu emo dediğimiz kitle? Mevzu, bahis, tartışma, imaj... Hepsi burada kilitleniyor gibi.

Amerika’yı geç keşfetmiş olan In Flames, modern olma saplantısının bir sonucu olarak... Sonucu olarak ne? Ben niye yargılayayım ki onları? Harcanan emeğin karşılığını alırlar ya da almazlar, hedefleri paradır ya da anlaşılmaktır... Bunu yargılamak bana düşer mi? Sanmıyorum. Öyleyse In Flames’e beraber bir daha kulak verelim ve ben size şarkılarla ilgili kendi nacizane görüşlerimi aktarıyım. Yargılamak ya da sevmek size kalsın. Sevecekseniz size birşeyler hissettirdiği için, sevmeyecekseniz de albümle kesişemediğiniz için olsun bu. Yok eğer bugün çevrenizde görebileceğiniz on büyük, ulu, dahi, mükemmel rockçının dokuzunun yaptığını yapmayın: Herkes tü-kaka diyor diye albüme sövmeyin ya da hayır bunlarda yumuşadı kıl oldu tüy oldu saçmalıklarına kendinizi kaptırmayın. Yok sevdiyseniz de, bu sevginizi “şimdi bana da gaysin sen, topsun, yumuşaksın derler” diye düşünerek gizlemeyin.

Bunu neden mi söylüyorum? Bu siteye yazıyor olmamla aynı sebepten. Başka yerlerde trend sözcüleri o kadar fazla ki ve boş beyinlerin sesleri o kadar gür çıkıyor ki, onlardan uzak kalıp da beni anlayan bir iki kişiye halden bahsetmek ve onların hallerini okumak hoşuma gidiyor. Ya da kısaca: Kendi çöplüğümde gezmeyi, kendi borumu öttürmeyi seviyorum.

Alevlerin arasına girelim. Beraberce. Aşağıdakilerin hepsi “bence” dir. Tek tek yazmadım, nah buradan “Bence” parantezine alıyor kutsuyorum kendilerini.

01-The Mirror’s Truth: Giriş melodisinin gitar tonu rezalet. Nakaratı çok sulu. Vıyak vıyak ağlayan şımarık bir çocuk gibi.(Albümün kapaktan sonraki en temel problemi, ağlak çocuğun hiç susmaması zaten) Melodi güzel de olsa, bateri başlarda güzel de takılsa bu şımarıklığı hazmedebilmem için kendimi çok zorlamam gerekiyor. Nerede özgürlük heykelinin tecavüzünden haşince bahseden ölüm metalcileri?

02-Disconnected: Adı Reroute the Remains’i sevenlere (ben çok severim) sempati duyduruyor, Cloud Connected çağrışımıyla. Sorun şurada: İlk şarkının nakarat melodisiyle bu şarkınınki neredeyse tamamen aynı. Hele bir de sözleri duyunca ana avrat..... “I feel like shit, at least I feel like something” nedir ya? In flames’in içinin ne kadar boşalmış olduğunu bir kez daha hissediyorum. Bak bir de “We are not even trying” diyorlar. Hak vermemek mümkün mü? Denememişsiniz bile be... Neyi mi? Denenmesi gereken her ne varsa onların tümünü... Basit bir formül üstüne kurulmuş herşey. Albümü bir kezcik dinlediğinizde formülünüz açık ve net üstelik. Sonda söylenmesi gerekeni şimdi söyleyeyim: Formülünüz yüzde yetmiş oranında başarısız olmuş.

03-Sleepless again: Her Flames fanının hmm diyeceği bir giriş. Eski dönemlere kuyruk sağlıyor grup. İlk iki şarkıda duyduğum rahatsızlığı burada hissetmiyorum. Peki o zaman bu şarkıyı albümden ayırıp başka bir albümün içine koyalım. Evet diğerleri arasında bu şarkıyı rahatça dinleyebilirim ama sırf bu şarkı içinde albümü dinleyeceğimi sanmam. El nihayet, el sözün özü: Albümde vasatın üstüne çıkan ilk şarkı. Benim A Sense of Purpose’da istediğim In Flames’i biraz zorlamayla da olsa yakalayabileceğim bir iki tutanaktan biri.

04-Alias: Ana melodiyle hiçbir yakınlık kuramıyorum. Birşeyler hissedebilsem o birşeyleri söyleyeceğim ama... Kalmamış... İki ihtimal: Ya In Flames’le ruh hali olarak farklı sularda yüzüyoruz ya da Flames hissetse de hissetmemeyi tercih eder olmuş. İşi kurtarmak için şarkının ortasına alakasızca monte edilmiş akustik nameler bile fikrimi değiştirmeye yetmiyor. Geçiniz efendim, geçiniz!

05-I am the Highway: Cloud Connected dönemi bestelenmiş de albüme konulmak için vasat bulunup ileriye saklanmış bir şarkı gibi. Bu bahsettiğim özellik yüzünden, zorlanırsa elle tutulabilir.

Sadece ilk beş şarkıyı baz aldığımızda bile grupla ilgili şu iki saptamayı yapabiliriz:1- In Flames’in teknik yanı bu albümle birlikte artık iyice geri planda. 2-Melodiklik, kastım çok kolay akılda kalan kendi içinde uyumlu yapılarla müzik yapma güdüsü, hiçbir albümünde olmadığı kadar ön planda. Melodik Death Metal mi? Melodik kısmı kocaman olup, egosuyla Death’i boğmuş.

06-Delight and Angers: En azından köprü rifini beğendim. Vasatın üstünde bir çalışma.

07-Move Through Me: Gerek vokal kullanımıyla gerekse düzenlemesiyle son zamanlarda az biraz ilgimi çekmiş bir şarkı. Solosu biraz daha uzun tutulsa, bana neredeyse Marty Friedman’i hatırlatacak.

Ha evet! Albümde In Flames’in yeniden kazandığı bir özellik şarkıları sololarla süslemek. Geneli son derece melodik, söylemem yersiz sanırım. Madem bir genelleme yaptık, buyrun bir genelleme daha: Albümün genelinde şunu hissediyorum: Sanki herşey sadece nakarat melodilerinden ibaret. Şarkıların nakaratları akılda kalıyor tamam da, bunun haricinde aklınızda neredeyse hiçbirşey kalmıyor.

08-The Chosen Pessimist: Adını salakça bulduğumu söyleyebilirim. Şarkıyı da. Ballad modunda başlayıp saldırganlaşan bir yapı Flames’e yakışır gibi geliyor insana eğer teorik olarak bunu kafanızda kurgularsanız. Kaldı ki bu sekiz dakikalık “Karamsar” tam olarak.... Geçiniz efendim, geçiniz!

Pekala bir başka detay: Grup için sertlik sadece bir aksesuar olmuş bunu zaten aralarda belirttim. Bu özellik vokale de yansımış. Aslında temiz olan vokaller yer yer renklensin diye gurtlak tınıları katılmış. Anlaşılan ben hala siyah beyaz’ı karman çorman alakasız renklere nazaran daha çok seviyorum ve... Ve tamam hadi söyleyeyim, Anders’in temiz vokallerini her zaman ezik buldum. Grup bunu biliyordu herhalde ki kanal üstüne kanal kayıtlarla bu vokali güçlendirmek için çok çabalarlardı. Oysa şimdi çığlığımsı ve brutalimsilerle bu eziklik daha bir kulağıma batıyor benim. En temel problem, Anders’in temiz vokal yaparken son heceyi bir nota yukarı çekip sesini ve vokalini daha acınası bir hale sokması. Bu tekniği seven biri varsa, ciddi ciddi kendisinden bana nedenlerini anlatmasını rica ediyorum. Anlamam mümkün değil gibi.

09-Sober and Irrelevant:Genel içerisinde öne çıkabilir bir iki şey barındırsa da... Yani? Vasat. Belki bir adımcık dışında vasatın.

Şimdi....Buraya bir sınır noktası koyalım çünkü ilk dinlediğim andan beri, albümün 10. şarkıyla başlayan bu ikinci kısmına ilk 9 şarkı haricinde daha çok sempati duymaktayım. Hayır kalite olarak çok bariz fark yok ama tüm kesidi ele aldığınızda albümün son kısımlarında ben aradığım In flames olgusuna biraz olsun yaklaşabiliyorum.

10-Condemned: Evet, yukarıda da söylediğim gibi, kabul etmek gerekir ki 15 şarkılık bu koca albümde sonlara yaklaştıkça şarkıların kaliteleri biraz daha artmakta. Condemned de buna örnek. Güzel bir giriş...Albümde tekrar tekrar dinleyebildiğim bir iki çalışmadan biri. Bunda albümün genel havasını kabullenmenin de etkisi var sanırım.

11-Drenched in Fear: Hem Condemned’in rüzgarıyla hem de bana fazlasıyla Reroute dönemini hatırlattığından bu şarkıyı da iyice diye niteleyebiliyorum.

12-March to the Shore: Yine kalburüstü denebilecek bir şarkı. Hit değil ama fena da değil.

13-Eraser: Yine diğer ikinci kısım şarkıların gazıyla kendini dinletebilen bir şarkı.

14-Tilt: Vasatın bir adım üstünde. Ancak kendisini tekrar tekrar dinlettirebilecek niteliklerden de yoksun. Evet anladınız, melodikliğin içinde kaybolmaya yüz tutmuş eski Flames çağrışımları yapan bir şarkı.

15-Abnegation: Bugüne kadar yazdığım pek çok kritikte açılış ve kapanış şarkıları üstünde çok durdum. Abnegation bir kapanış şarkısı değil. Açılışa konsaymış çok daha akıllıca olurmuş.

Diğerlerine verdim veriştirdim de, son altı şarkı için niye daha ılımlı konuştum? Son altı şarkı farklı yapıdalar da ondan mı? Hayır. Albüm bir bütün olarak belli kalıplar dışına çıkmıyor ancak bu kalıp içerisinde bu son altı şarkı In Flames’in yapmak istediği müzik modelinin en başarılı icra edildiği hali olmuş. Yani formül ancak sonlarda tutar gibi olmuş. Tekniksel derinlikten hala yoksunlar, hala melodi saplantısı ruh kazandırmıyor, dahası derinliği eziyor, ezerken de eski In Flames’i sevenleri bezdiriyor. Bu etkiler son şarkılarda biraz daha minimal kılınmış.

Peki tüm bunlar ne anlama geliyor? Şu demek oluyor, In Flames’in yeni tarzı çokça eleştiriye açık. Eski fanları artık sadece tedirgin etmiyorlar rahatsız da ediyorlar. Son şarkılar gösteriyor ki bu adamların hala iyi şeyler ortaya koyabilme ihtimali var. Hiçbir müzisyen sonsuza dek aynı formülü kullanmaz. Müzikal olarak en çok değişen gruplaran biri olan Flames’in de geleceği belirsiz ve hepimizi ters köşe edip belki de kariyerlerinin en başarılı albümlerini hala yapabilirler.Canları isterse tabi. Doğrusu bu halleriyle onları dinlemeyi benim canım pek istemiyor.

Hiç yorum yok: