10 Haziran 2008 Salı

Rotting Christ - A Dead Poem


Rotting Christ. Metal dinleyip de memleketimizde bu grubu bilmeyen herhalde bayağı az kişi vardır, Türkiye’de verdikleri yığınla konserlerden ve grubun komşu ülke Yunanistan’dan çıkmalarından kelli. Rotting Christ Moonspell ile beraber Akdeniz Black Metal tarzını yaratan gruplardan biri. Bu alt-tarz sanırsam emrah ile benim uydurduğum birşey isim bazında, ama gerçekten de belli karakteristikleri olan hangi tarza çekerseniz çekin tam uyum kesinlikle göremeyeceğiniz birşey. Öncelikli karakteristiği, hissiyat bazında kesinlikle kuzey grupları kadar soğuk ve gaddar değil, aksine gayet coşkun, gayet yoğun duygulara sahip bir müzik. Ne durduk yerde hisler değişir, ne de aşırı progresif alt yapılara rastlarsınız. Teknik bakıldığında her enstrüman ortalama bir çalış düzeyine sahiptir. Bu tarzda virtüözlere rastlanmaz ama her çalınan notada anlam vardır. Hızın veya sertliğin coşkusundan çok atmosfere ve ambiyansa dayalı bir müziktir. Konular yine fantastik öğeler taşır ve çoğuda gayet epik bir alt yapıya dayar sırtını. Mübağla çok yaygın olarak sözlere hakimdir. Biraz daha çalım tekniğine inersek eğer en başta fark edilecek şey davulun hızlı tarama(grind da ve kuzey black metalinde yoğun kullanılan) tekniği kullanmamasıdır. Onların yerini kimi yerlerde daha tribal öğeler ve çift bas davul süslemeri ile orta ritmli taramalar ve çift bas davul ritmleri almıştır. Gitar da yoğun olarak 3lü ve 5li armoniler bulunur; leadler ve sololar çokcana duyacağınız şeyler yine kuzey black metal’inin aksine. Bu tarz temelini daha melodik metal tarzlarına dayamıştır ve kimi zaman doom, thrash ve heavy metal-hard rock tarzlarından da öğeler ödünç almaktadır. Vokaller yırtıcıdır. Tam bir çığlık olmasada genelde brutal çığlık karışımı (kimilerin guttural dediği ve eski death albümlerinde ki vokallere benzetebildiğim) melodisiz bir vokal ve kimi zaman goth metal’e yakın bas temiz vokallere rastlanır. Bas gitar ise abartısız ve kök notaları çalmadığı zaman arada armonik süslemeler yapan bir derecede bulunur; yine virtüözlük seviyesinde olmamakla beraber.

Şimdi kabaca rotting christ’in genel tarzını betimlediysek bu albüme geçelim. Bu albüm rotting christ’in önemli bir değişim yaşadığı bir albüm. Önce ki albümleri incelendiğinde daha sert ve gaddar bir rotting christ duyarsınız. Albüm kayıtları daha hamdır, daha az enstrümana daha az ayrıntıya yer verilmiştir. Önce ki albümlerinden miras aldıkları temel şey lead gitar ve ritm gitar armonileridir (ki bir önce ki albüm triarchy of the lost lovers en barizidir bu konuda). Bu albümde çok daha ciddi bir prodüksyon ve aynı zamanda imaj sergilemiştir rotting christ. Daha Albümün kapağına baktığınızda bu yüzünüze çarpıyor. Eski bir black metal klişesi olan okunması zor logo yerini daha eski latin alfabesine benzer bir rotting christ bırakmıştır. Albüm kapağını ve içeride ki görsel süslemeleri eski çağ avrupa heykelleridir (helenistik ve roma dönemi sanırsam). Grup fotoğrafı ise ‘mosh’ işareti yapan ağzı yüzü boya içinde ki black metal gruplarından çok farklıdır. Gitar/Vokal Sakis üstünde bir takım elbise gömleği,pantalonu ve gözlerinde güneş gözlükleriyle poz verir bizlere.

Görseller dışında Duysal anlamda da önemli değişiklikler vardır rotting christ’in bu albümünde. Daha evvel moonspell’in wolfheart’ı kaydettiği ve rotting christ’in de triarchy.. yi kaydettiği woodhouse’un studio 2’si ni bırakıp ya yenilediği ya da baştan yeni ekipman topladığını varsaydığım woodhouse’un bildiğimiz standart sesine kavuşmuş bu albümle rotting christ (moonspell de irreligious la bu duysal kaliteye kavuvşmuştu). 1996-1997 yılları arasında bir nevi bu gruplarda belirli bir trend yakalanmıştı. ham black metal tarzının bütün herkese olan ters düşme ve uzaklaşma çabasından vazgeçilip daha uzlaşmacı bir görüntü ve müzik yapılmaya çalışılıyordu. Kimimiz ve buna bende dahilim o zamanlarda “klavye metalciyi bozar. Metallica da bize kazık attı. Distortion ruhun gıdasıdır” fikirlerimizden bir nebze ödün vermeye başladı. Yavaştan yavaştan “ben kolaylıkla çalabiliyorsam o müzik değerli değildir” fikrinden uzaklaşıp, çalmaktan öte bu müziği besteleme hissiyatı ve bilgisine sahip olmaya saygı duyar olduk. Bu trendi rotting christ albüm prodüksyonuna samael’in yarısından çoğu olan XY.’yi davet etmesiyle yakaladı. Xy’nin albüme olan katkıları yadsınamaz derecede çok. Xy aranjmanları kendini ayrıca çok rahatlıkla da belli ediyor. Benim gözümde onun bir klasiği olan koro tipi klavye tonlarının kullanımı ve arkasını dolduran yavaş bir nebze ‘groovy’ davul ritmleri albüme inanılmaz bir atmosfer katmış. Trend olgusunu düşünmeme sebep veren bir olay da Moonspell vokalisti Fernando Ribiero’nun Among two storms da konuk vokal olarak yer almasıdır. Konuk sanatçı olgusu bir çok farklı tarzda aslında karşımıza çıkan bir olgu ama ekstrem metal tarzlarında ilk defa bu albümle rastladım.

Albüme üstün körü bakış attıktan sonra biraz da şarkıların detaylarına inelim isterseniz.
Albüm ‘A Sorrowfull Farewell’ ile başlıyor ve tabiri caizse bam diye başlıyor. Bazı albümlerde acaip hoşuma giden bir olgudur bıbır bıbır introlar yerine albümün bütün gücüyle başlaması (ikincil bir örnekte bu konuda Old Man’s Child’ın the pagans prosperity’sidir). Şarkı sözleri yenilgiye göğüs germek üzerine yazılmış bir haykırışı dile getiriyor. Yanılgı ve yenilgiye inat eden birinin sözleri dökülüyor Sakis’in ağzından. Epik havası ve müziğin yoğun coşkusuna ‘fight now! Fear not!’ sözleri ekleniyor ve belki de ticari başarının olmayışına karşın inadına bu tarz da albüm yapmanın etkisini de Sakis bize sunuyor. Müzikal bağlamda bizi albüme hazırlıyor Sakis.

Daha evvel bahsettiğim ‘Among Two Storms’ da sıra. Bu şarkıyı biraz Moonspell’in Second Skin’ine benzetirim, ama bunun ne şarkının duygusuyla ne de konusuyla alakası var. Fernando’nun vokali ve arkada giden wah benzeri bir efekti olan lead gitar beni bu yöne itiyor. Black Metal de efekt kullanımı yine bu trende ve tarza özgü. Fernando’nun geri vokalleri şarkıyı albüm içinde ayrıca özgün kılıyor.

‘A Dead Poem’ aranjman bazında ve yazım olarak da ekstrem metalden gayet uzak öğeler taşıyor. Şarkının ilk yarısında duyduğumuz iniş çıkışlı partisyonlar ekstrem metal den çok ya prog. Rock ya da kimi etnik kökenli müziklerde duyabileceğimiz etkiler taşıyor(belki de yöresel bir müzikten alıntıdır), çalınan riffler bu tarza tamamiyle uzak olsada. Orta tempoda bizi gelecek şarkılara dinç bırakan güzel bir şarkı.

‘Out of spirits’ eski rotting christ’i biraz daha görebileceğimiz bir şarkı. Daha gaddar daha atmosferik. Gayet hızlı ve sert bir şekilde giren şarkı gayet yoğun gitar armonilerine bırakıyor kendini ortalarına doğru ve ah çektiren bir melankoliyle bizi baş baş başa bıraktıktan sonra şarkının giriş bölümünde ki isyan sözleriyle son buluyor. Açıkcası albümde ki favorilerimden değildir ama hoş ve güzel bir şarkı.

Şimdi sırası gelen ‘as if by magic’ ve ‘out of spirits’ de beni temel rahatsız eden şey sanki bir iki akor bulunmuşta, o kadar güzel şarkılar yapan rotting christ’in zaman doldurma çabası içine girmeye çalışmışcasına üstüne bir iki abur cubur yapıp şarkı yazmış olmaya benzemesi (bu tabii kişisel bir fikir, tartışmaya açık). ‘As if by magic’ kötü bir şarkı değil. Ama öbür şarkıların vuruculuğuna pek sahip değil ve bu aranjmanından da belli oluyor. Bir şarkının sonunu volümün zamanla düşmesiyle bitirmek her şarkıda olabilecek birşey değil. Keza bu şarkıda bu gayet kötü kullanılmış. Gitar solosu sırasında yapılan bu klişe ne yazık ki beklenen vurucu etkiyi vermiyor onun yerine iyice sıkarak şarkıyı bitiriyor (her anlamda).

Şimdi albümün ve belki de rotting christ’in en ilginç şarkılarından biri geliyor: ‘full colour is the night’. Şarkı yine inanılmaz özgün bir yapıya sahip. Girişte çalınan partisyon alabildiğine punk bir yapıya sahip ancak devamı kesinlikle tarz olarak yine alakasız. Bu şarkıyı bir tarza sokmak gerçekten zor ama albüm içinde hiçte ‘sırıtmıyor’. Herşey gayet tanıdık aslında. Bildiğimiz rotting christ var yine karşımızda. Ama bu rotting christ yankılı temiz gitarlar punk riffleri ve heavy metal lead gitarlarıyla birşeyler denemiş ve ortaya gayet atmosferik ve başarılı bir şarkı çıkmış. Albümde ki favorilerden kesinlikle.

‘semigod’ da yine albümde kullanılan farklı rock gitar ritmleri göze çarpıyor. Albüm içinde kendini özgü kılan özelliklerden biri sakis’in alabildiğine efektli temiz vokali. Arkaya gömülü ve o kadar mıncıklanmış olmasa gayet başarısız olabilme olasılığı yüksek olmasına rağmen bu haliyle biraz aykırı ve kulağımıza yine değişik gelecek bir etken katmış oluyor. Özetle bu da albüm içinde güzel bir şarkı.

‘Ten miles high’ rotting christ’in benim bildiğim kadarıyla (tekzibe açık) ilk enstrümentali ve gayet atmosferik ve güzel. Gayet minimal lead melodileri ve dolu bir klavye aranjmanıyla bizi albümün atmosferinin iyice içine sokuyor. Çok severim ve ne yazık ki daha canlı izleyemedim.

‘between times’ ‘out of spirits’ de yapamadıkları vurguyu iyi yaptıkları bir şarkı. Albümde ki en nefret dolu vokal partisyonlarına sahip. Vokalle bağdaşacak şekilde sözlerde insanın hiçbirşey kaybedemiyecek bir hissiyatta kendini karanlık hislerine (‘yorganı üstüne çekip ağlayan genç metalciden bahsetmiyorum’) emanet etmesiyle alakadar.

‘ira incencus’ ya da türkçesiyle ‘nefretin başlaması[açılması]’ dinlediğim en güzel albüm kapanışlarından biri. Bir çok enstrümandan güzelce istifade edilmiş tek şarkı bu albümde. Bununla kastım hem akustik gitar hem elektrik gitar hemde bir çok klavye sesi ve örneklemelerinin kullanılması. Gayet atmosferik, kendinden emin bir hissiyatı olan bir son.

Aradan nerdeyse on sene geçmesine rağmen dinlediğimde halen aynı hisleri paylaştığım nadir albümlerden biridir a dead poem. Beklentileriniz teknik bir mükemmeliyet inanılmaz bir armonik yapı ise şimdiden söyleyeyim başka yığınla grup var ve başka yığınla tarz var. Ancak ekstrem metal kalıbı altında biraz deneysellik ve duygularınıza tercüman olacak bir atmosfere sahip bir albüm arıyorsanız bu albüm bence o tarza adım atacaklar için referans bir albümdür. Rotting Christ’in bence olgunluk albümlerinden biridir.

Hiç yorum yok: