3 Haziran 2008 Salı

Katatonia - Last Fair Deal Gone Down (2001)

Kabullenmenin Zor Yolu

Not: Oldukça kişisel bir deneme oldu. Pek eleştiri gibi durmuyor olabilir. Aslına bakarsanız öyle sayılır, yine de albümü dinleyenlerin daha rahat içine girebileceği bir yazı oldu diyebilirim. Şahsi tavsiyem albümü dinleyerek, loş bir ortamda okumanızdır.

Konu hisler olunca, bir müziği hisler üzerinden yargılamaya başlayınca süreç çok ağır ve sonuç beklenmedik bir şekilde çözümsüz olabiliyor. Katatonia site sakinlerimiz için çok tanıdık bir topluluk. Her hafta en çok dinlenen şarkılar ve gruplar listemizde muhakkak bulunun İsveç'in bu soğuk müzisyenleri bir şekilde bizlerin ağır ruh hallerimize dair manalı göndermeler yapabilmeyi uzun zamandır başarıyor.

Zira Brave Murder Day döneminden beri (son bir kaç yıl öncesine kadar gayet mesafeli olsam da) takip ettiğim topluluk her zaman üzerine düşünmeye değer albümler yaptı. Kabul etmemiz gerek bazen düşündüğümüz şeyler hoşumuza gitmediği için onların üstünü örtmeyi severiz. Sanırım Viva Emptiness'a kadar böyle yapmayı tercih ettim.

Last Fair Deal Gone Down'ın grubun kariyerindeki yerinden çok emin değilim. O albüm piyasaya çıktığında Katatonia'nın müzik piyasasındaki yerine dair tek bildiğim siyahlar içinde kızların ve o kızlara aşık adamların sevdiği bir grup olduğuydu. Last Fair Deal Gone Down ise benim hayatıma dünyadaki tüm Katatonia hayranlarından bağımsız olarak girdi.

Ankara... Eski evim, kendime dair bir çok şeyi bulduğum ve belki de kaybettiğim yer. Bir çoğunu unutmayı tercih edebilirdim orada yaşadıklarımın. Bu muhtemelen çok istesem bile olamazdı. İnsan kendisine dair şeyleri unutabilir mi? Sakarya'dan gecenin bir yarısı Sıhhiye'ye yürürken ya da yaşadığım yerin boş sokaklarında nereye gittiğini bilmeden yürürken hissettiğim yalnızlık, terk edilmişlik ve korku unutulmaz gibi geliyor bana, sadece görmezden gelinebilir.

Last Fair Deal Gone Down, topluluğun beşinci uzun metraj albümü. Benim Katatonia dinlerken verdiğim tepkiler sanırım insanlardan biraz farklı oluyor. Jonas Renkse'nin sakin ve mesafeli vokalinde melankolik hisler bulduğum kadar bilge bir soğuk kanlılık da hissediyorum. Bu sayede The Great Cold Distance ya da Viva Emptiness kendimi kötü hissettiğim zamanlarda gerçekten de "iyi" hissetmemi sağlayan albümler. Fakat aynı şeyi Last Fair Deal Gone Down için söylemem çok zor.

Kendi adıma, albüm kapağından şarkı sözlerine, lead gitar melodilerinden elektronik düzenlemelere kadar her yönüyle en yalnız, terk edilmiş ve korku dolu Katatonia albümünün Last Fair Deal Gone Down olduğunu düşünüyorum (korku derken neden bahsettiğimi anladığınızı umuyorum).

Dispossesion'un soğuk gitar tınıları ile başlıyor terk edilme, davul ve bas gitarın girmesi ile yalnızlık yoğunlaşıyor. Lead gitarla kabulleniş başlıyor. Lead gitar bu hislerden kurtulmanın yolunun telefondan, bir kaç demet gülden ya da her hangi bir daha iyi (ya da çok daha beter) şeyden geçmediğini söylüyor. Renkse'nin sesi ve sözleri ise kabul etmenin zorluğu ve kaçınılmazlığının çaresizliğini gösteriyor. Kabul etmekten başka yapacak bir şeyimiz yok ama bu yapılması en zor şey, neyse ki gecenin bitmesine daha çok var ve bu sokaklar aradığımı içinde barındırmasa da aramama izin veriyor.

Chrome çalarken eski evim gözümün önüne geliyor. Televizyon açık ama görüntüyü anlamlandırmak çok zor. Biten bir şeylerin ardından devam etmeye çalışıyorum ve düşüncelerimin içine hapsolduğu duman hislerimi keskinleştirmekten başka hiç bir şeye yaramıyor. Chrome kaygı ile soruyor, nasıl herşey akıp gitmeye devam ediyor (like a dead man's clock)? Şarkının lead gitarları akıp giden herşeyi simgeliyor. İnanmak o kadar zor ki, biten şey ile birlikte nefes alamaz, bir adım dahi atamaz haldeyken, herşeyin (özellikle de bir tek şeyin) bu kadar çabuk akıp gitmeye devam etmesi.

We Must Bury You ile Katatonia soğukluktan ne anladığını gösteriyor. Elektronik örneklemelere gömülmüş olan şarkı belki de topluluğun kariyerindeki en uç şarkılardan bir tanesi. Sanırım grubun hayranlarının da çok benimsediği bir şarkı değil. Ben ise zalim bulduğum için dinleyemiyorum We Must Bury You'yu... Yıllar önce okuduğum bir kitap da yazıyordu (ne yazarını kaldı aklımda ne de kitabın adı), madem bu kadar seviyordun, neden terk ettin beni? Oldukça anlamsız bir soru bu, seni gömmek zorunda olan birisine sormak için.

Teargas ile Katatonia tekrar beni temsil etmeye başlıyor We Must Bury You'nun hemen ardından. Hatta bu sefer anlayışı bir dost gibi, duygularıma, hislerime kol kanat geriyor. Benim yerime anlatıyor söylemek isteyeceğim herşeyi üstelik kendi başıma asla bulamayacağım kadar güzel sözlerle... what is it in my eyes, a piece of broken glass, is this the time I should be on my knees for you, is this your way of telling, another should be found, now I know, it's teargas in my eyes.

Albümünün geneline daha farklı bir davul ritmi takip ediyor, I Transpire. Lead gitarlar ise estetik anlayışımızın kalp kırmaya yarayan tüm noktalarını bulur nitelikte. Ne yazık ki, vokaller ile birlikte şarkı kazandığı melankolik estetiği, rahatsız edici bir durgunluğa tercih ediyor. Ruh hali ile ağır olmayı tercih eden şarkı, sizi ağlatmaktansa, hislerinizi yüzünüze vurmayı tercih ediyor gibi.

Emre daha önce bahsetmişti Katatonia şarkı sözlerindeki, acıya çaresizce karşı koymadan, soğuk kanlılıkla kabullenişe geçişten. Bu başarılı gözleme katılmamak elde değil. Sanırım Tonight's Music kabullenmeye geçiş sürecinde söylenen son "bunu hiç bir zaman istemedim" sitemi olsa gerek. Bir önceki şarkıda soğuk hislerimizi suratımıza vuran topluluk, bu şarkı ile bizimle birlikte ağlıyor gibi.

Tüm hislerimize rağmen, hala umudumuzu tam olarak yitiremediğimiz için, hala denemeye devam ediyoruz. Bir gün temiz olmayı başaracağız ve geçen yılın hatasını unutacağız. O zaman göreceğiz sokak lambaları yeterince yansıtabilecek mi bizi ve temizlendiğimiz zaman şeffaf mı olacağız? Eğer temizlendiğimiz zaman şeffaf oluyorsak, üzerimizden atmaya çalıştığımız pislik kendimiz değilmiyiz? Eğer öyle ise çevremizdeki karanlığın daha güçlü olmasını dilememizin gerektiğini söylüyor Clean Today.

The Future of Speech... Kelimelerin kifayetsiz kaldığı an. Albümün ve bundan dört yıl öncesine dair hislerimin doruk noktası. Öyle ki, bunun gibi melankolik bir anda kalbimin acımasını hala sağlayabiliyor. Söylediklerimde ne bir yalan ne de bir gerçek var, hiç bir anlam yok. Kelimeler sayılı ve ben çok korkuyorum, hiç bir anlamı yok. Kaybettik biz.

Kabullenmek acıyı görmezden gelmek demek değildir. Kabullenmek acı ile mücadele etmekten, ondan kaçmaktan, neden sorusunu takıntı haline getirmekten vaz geçmektir. Kabullenmek bu yüzden en zorudur. Çünkü kabullenmek acının sarhoşluğu ile kendini kaybetmemek, kendi kendi aşağılamamaktır. Ve elbette ki yan etkileri vardır.

Katatonia'nın yan etkileri bu albümün Passing Bird adlı şarkısında başlamıştır bana göre ve halen devam etmektedir. Yan etki mesafedir. Duygularınla, kendinle ve elbette ki çevrende duyguya dair ne varsa onunla oluşan bir büyük ve soğuk mesafe. Passing Bird kendi kendimizle (ve aynı anda onunla) aramızda oluşan mesafeden ve yabancılaşmadan bahsediyor. Evet hepimiz bir gün değişmeyi umuyoruz, o hariç.

Sweet Nurse ve mesafe (dolayısı ile yabancılaşma da) artmaya devam ediyor. Katatonia daha önceden hiç duymadığımız bir hikayeyi, Tiamat vari bir dille anlatıyor (lirik olarak).

Ve ani bir geri dönüş ile kabulleniş aniden kayboluyor. Tam da unuttum artık derken bir gece rüyanda gördüklerin sayesinde hislerinin altında kalman gibi. Son kez kendini kaybetme şansı herkesin olmalıdır bir kez. Bir kez kendimizi kaybedip, küstahça acılarımızdan kurtulmanın yolunu arayabilmeliyiz. Bir kez daha ona telefon edebilmeliyiz ya da onu unutmak için kötü bir çözüm düşünebiliriz. Katatonia elini telefona götürmek yerine daha kolay ama pratik olmayan bir şeyler seçiyor. Kimse hayatıma giremezse, kimse beni incitemez...

Çok az albüm insanın canını yakar. Last Fair Deal Gone Down ile yüreğimizin en hassas noktalarına dokunuyor. Bunu o kadar estetik yapıyor ki, kalbimiz bir kez de müziğin hassaslığı ve güzelliği için kırılıyor. Bu da albümü dinlemekten uzak durmaya itiyor beni, fakat bir kez başladığı zaman beni ne kadar kıracağını bilsem de ondan uzak durmak istemiyorum. Hislerim ağır olsa da yaşanmaya değer şeylerdi ve ben acı çekmekten korkarak o hisleri feda etmek kesinlikle istemem.

Hiç yorum yok: