19 Haziran 2008 Perşembe

Dezperadoz - The Legend and the Truth (2006)


Hayır, grubun adı yanlış yazılmadı, Desparados ile karıştırmayın zira yazım hatası değil, gerçekten de adları "z" ile yazılıyor. Bu adamlar, yani Z'li kovbpylar, sırtını heavy metale dayıyor ve türün kalbur üstü müzisyenlerini bünyesinde barındırıyor.


Grup ilk kurulduğunda Pink Cream 69'dan Dennis Ward ekibin başı, diğer elemanlarsa, Onkel Tom ve Ac/Dc coverları icra eden Dirty Deeds elemanlarıydı. Bir dönem gruba eşlik eden en ünlü isimse Sodom'dan Tom Angelripper'dı. (Pek çok rock adamı bu işe bulaştığına göre, rockseverlerin ve pek çok rock müzisyeninin ortak bir özelliği olsa gerek Western filmlerine ve kültürüne karşı sempati duymak.) Grubun son kadrosu , grubun beyni olan iki Alex (Alex Kraft ve Alex W.) ile, Lara Sauer (hayır kendisi erkek) ve Sascha Tilger'dan (bu da erkek, evet) oluşuyor. Ayrıca albümde sayısız konuk var ve onlardan daha sonra bahsedeceğim.


Albümle tanışmam tamamen karambolde oldu. Kardeşimden mp3 çalarıma değişik bir şeyler atmasını istediğimde, Dezperadoz'u da bana kopyaladığını gördüm. "Bu ne?" soruma, "Dinle, sen seversin" diye cevap verdi. Eh, yıllarca bilgisayarda beraber Outlaws oynadığımızdan, Sergio Leone filmlerini hatmettiğimi ve diğer (özellikle İtalyan) Western filmlerini arşivlediğimi bildiğinden, bu tahmini yapması kolay oldu. Çünkü Dezperadoz tam olarak Western filmleri temasına dayalı heavy metal ortaya koyuyor. Üstelik bunu ayrı ayrı şarkılarla değil de, bir konsept albüm (ortak bir hikaye işleyen albüm ) çalışmasıyla yapmış.


Hikayemiz Wyatt Earp hakkında. Wyatt Earp, şu ana kadar sayısız filme konu olmuş bir efsane. Kevin Costner'lı, Val Kilmer'lı pek çok filmde yeniden hayat bulan bu efsaneyi, en tat alarak izleyebileceğiniz versiyonu, Wyatt Earp'un Burt Lancaster, John Doc. Holliday karakterinin ise Kirk Douglass tarafından canlandırıldığı, 1957 yapımı Gunfight at O.K. Carroll'dır. Wyatt Earp'un gerçekten yaşamış bir kanun adamı olduğunu ve kardeşleri öldürüldükten sonra kendi kanunlarına göre intikam aldığını tarihsel belgeler gösteriyor. Son yıllarını kovboy filmleri çekimlerine danışmanlık sıfatıyla yardım ederek geçirmiş olduğunu da buraya bir ek olarak yazdıktan sonra, artık albümümüze dönelim.


Albüm Legend and the Truth introsu ile başlıyor. Kollarını açıp sizi vahşi batıya çeken bu açılış gerçekten mükemmel. Öyle tatlı bir müzikalite var ki, eski kafa çalgıların üstüne yavaş yavaş heavy metal enstrümanları girdiğinde tamam diyorsunuz, harika bir şey başlıyor. (Hele ki marş eden trampet seslerini duyduğunuzda...)

2,5 dakikalık bu çalışma bittiğindeyse Dust of History başlıyor. İşte bu başlangıç, tam da benim ilk dinlediğimde hayal kırıklığı yaşamama neden olmuştu çünkü müzikteki vahşi batı etkisi yerini Alman bazlı hard'n heavy'ye bırakıyor. Şarkı ortalamanın üstünde de olsa ben direk şüpheye düşmüştüm, sadece introlarla mı Desperadoculuk oynayacak bu adamlar diye. Cevabı neyse ki hayır oldu. Benim istediğim kadar ağırlıklı olmasa da kovboy temaları yer yer diğer şarkılarda ortaya çıkıyor.

Üçüncü şarkı olan First Blood, albümde vokalin sesini en iyi kullandığı şarkılardan biri olarak akılda kalıcı. Şarkının girişindeki diyaloglar sizi artık hikayenin içine sokuyor. İlk kan dökülüyor ve intikam sözleri söylenmeye başlıyor. Albümün en iyi çalışmalarından biri.

İlk kan aktıktan sonra şimşekler çakıyor ve siz yalnız başına yürüyen bir kovboyun adımlarını andıran çok tatlı bir western şarkısı tınısını duyuyorsunuz. Karşınızda Amerikan folk-country tarzı bir şarkı var. Nasıl yani diyorsunuz? Hani Hard'n Heavy'di? Derken şarkı istediğiniz moda bürünüyor. Dead Man Walking, albümün en etkili yapıtlarından bir diğeri. ve vokalin Country tarzı vokallerde de ne kadar başarılı olduğunu gösteriyor. Nakarat kısmı gerçekten insanı bağlıyor. (Giriş vokalleri James Hetfield'ın Mama Said tarzı vokaline çok yakın. Bir an şüphe ettim o mu yoksa diye.)

Şarkının bitimiyle eş zamanlı olarak Rawhide başlıyor. Hiya heyo sesleriyle kurgulanmış değişik bir çalışma. Atlarımıza binelim viskimizi içelim, a şu barda bir tane fıstık var ona da takılalım muhabbeti içeren eğlenceli bir çalışma.

Bir sonraki şarkı, Tombstone (ki hakiayenin geçtiği mekanın adıdır) geçiş öğeleri taşıyan bir intro niteliğinde ve yine diyaloglarla sizi hikayeye bağlıyor. Fonda ise yine klasik gitarlı bir vahşi batı türküsü var.

Hellbilly Square adlı şarkı resmen atmışlar dönemi Amerikan western filmlerinden çıkıp gelmiş.. Yihaaa sesleriyle bir bardasınız ve delinin biri bir hikaye anlatıyor. Tek başına dinlesem çok sıkıcı diyeceğim bir şarkı ama albümün içine cuk oturmuş. Her ne kadar biraz fazla Red Kit koksa da...

Ve işte March to destiny geliyor.
... Derler ki onlar buradalar... Gelmişler...
- So, what we gonna do Wyatt?
-...Lets go!
Hikayedeki ekip bir araya geliyor ve hepbirlikte zafere yürüyorlar. Bu şarkı albümdeki en iyi çalışma bana kalırsa. Bunu o kadar tatlı yapmışlar ki, siz müzik dinlemekten öte bir filmi izliyor modunda hikayenin içine dalıyorsunuz. Bu şarkının koro vokalleri çok başarılı. Yapısı western etkili hard rock denebilir ve işte tam benim duymak istediğim bir etkiye sahip geri plandaki yaylı ve üflemeli orketrasyon sesleri.

Ekip daha sonra Ok Corral'a ulaşıyor. Şarkının adı olan Ok Corral, gerçekte de Wyatt Earp ve adamlarının düşmanlarıyla düelloya tutuştuğu yer. Yani aslında hikayenin koptuğu kısım burası ancak ben bu şarkının albümün en vasat şarkılarından biri olduğunu düşünüyorum. Biraz thrash biraz klasik heavy ama şarkı, işte bu en önemli kısma hiç mi hiç yakışmamış bana kalırsa. En gaz olması gereken kısım nispeten silik kalmış.

Ok Corral'ın ardından gelen Shootout, silah seslerinden öte birşey vermiyor, ardından gelen Look into the Barrel of my gun da yine benim beğenmediğim şarkılardan biri. Son derece sıradan, insana bir şey vermeyen bir çalışma. Belki gitar solosu güzel (-ki Wasp tarzı müzik sevenleri kesinlikle tatmin edecektir) ancak vahşi batı etkisnin albümde söndüğü kısımlardan biri olduğu için ne zaman albümü dinlesem ben de hep atlama isteği uyandırıyor bu şarkı.

Neyse ki ballad niteliğindeki başlayan Earp Vandetta'dan önce Earp'un babası ve sevgilisinin onu durdurmaya çalıştığı diyalogları var da yeniden atmosfere dönebiliyorsunuz. Şarkı bir Motörhead şarkısı havasına bürünmeyip ruhunu korusa ben daha mutlu olacaktım ama bu şarkıyla birlikte Dezperadoz'un ne yapmak istediği iyice ortaya çıkıyor: İstedikleri Western temalarını rockla sunmak değil. Rock yaparken, kovboy hikayelerinden ve temalarından faydalanmak sadece. Ben birincisini yapmalarını tercih ederdim ama kendi tercihleri olan ikinci seçeneği yerine iyi getiriyorlar. Her ne kadar rock adına ortaya koydukları kimi şeyler yer yer bana son derece klişe gelse de.

Ve neyse ki sırayı Friends Till the End adlı tam da duymak istediğim bir şarkı alıyor. Hikayenin önemli noktalarından biri daha. Burası için söylenecek çok şey var ancak yukarıda bahsedeceğim filmi izlemeye karar verirseniz içine etmemek için burada susup, sizi çok hoş olan bu şarkının diyaloglarına da kulak vermeye davet ediyorum. (Şunu yine de söyleyeyim, bu ünlü hikayenin gizli kahramanı John Doc. Holliday'le ilgilidir bu kısımlar.)

Friends Till the End'den sonra hikayemizin sonuna geliyoruz artık ve Echoes adlı geçmişten gelen seslerle ve yer yer albümde geçen diyaloglarla dolu güzel bir kapanış şarkısı dinleriz: Echoes. Albümün introsunun üstüne çeşitlemeler dinliyoruz demek de yanlış olmaz.

Alex adlı 20 saniyelik bir kapanış müziği duyarız ve hikayemiz sona erer.

Sanırım yazımdan da gayet iyi anlaşılacağı üzere ben bu albümü dinlerken gerçekten çok zevk alıyorum. Eğer western filmlerini seviyorsanız sizin de aynı tadı alacağınızı düşünüüyorum. Yer yer bundan daha iyisi yapılabilirdi dediğim yerler de olduğundan albümü bir başyapıt olarak değerlendirmiyorum. Ancak grup bu kadarıyla bile kalbimi çalmayı başardı.

Peki bu adamlar konser veiryor mu? Eleman değişiklikleri yaşamadan önce grubun sahnesinin çok iyi olduğu söyleniyordu ancak şimdi ne alemdedirler bilemiyorum. Grup elemanlarının işi bu bakımdan çok zor çünkü, Dezperadoz tek başına konser vermiyor. Onkel Tom veya Dirty Deeds konserlerinde, (daha önceleri de Sodom konserlerinde) ön grup olarak yer alıyorlar. Toplama elemanlarla oluşmuş olması grubu bir nevi ünlüler topluluğu yapıyor. Bunun dezavantajı her an grubun tamamen dağılma ihtimali olması. (Neyseki yaptıkları müzikten çok tat aldıklarını söylüyorlar.) Bir de avantajı var: Albümdeki diyaloglarda pek çok başka müzisyenin canlandırdığı karakteri dinliyorsunuz. Mesela Wyatt Earp'un babası olarak Helloween'den Michael "Weiki" Weikath'ın, Wyatt'ın sevgilisi olarak Doro Pesch'in, kötü adam Frank rolünde Edguy'dan Tobias Same'in ve Bat Masterson rolünde Hammerfall'dan Joacim Cans'ın sesini duyuyorsunuz.

Müzikal açıdan size çok özgün şeyler vereceğini garanti etmiyorum ancak konsept albümlerle dünyadan soyutlanmayı seviyorsanız kesinlikle zevk alacağınız bir çalışma. Enstrüman hakimiyeti ve vokaller konusunda da hiç şüpheniz olmasın çünkü herkes üstüne düşeni en iyi şekilde yapmış. Ayrıca ben zaten Scorpions, Helloween vb. tarzlarda müziği çok seviyorum diyorsanız benim eleştirdiğim şarkılar bile size çok güzel gelecektir.

Yapmamanızı tavsiye edeceğim tek bir şey var o da grubu tek şarkı dinleyip değerlendirmeyin. Albümü dinleyin, onu da bir iş yaparken fon müziği niteliğinde olmadan yapın. Yani kendinizi anlatılan diyarlara bırakın. Bırakın hayalgücünüzü Dezperadoz yönetsin.



Yazar ex-illegal baskan - Ocak 23 2007 17:40:55

Hiç yorum yok: