19 Haziran 2008 Perşembe

Antimatter - Leaving Eden (2007)


Veda etmek, "Elveda" diyebilmek... Giden olmak, ya da gidenin arkasından bakmak, ayakta durmaya çalışmak Pek çok kez şarkı sözlerinde karşılaştığınız haliyle "Farewell"...Melankolinin dayanılmaz ağırlığı... Yalan söylemeyelim, müptelasıysanız dayanırsınız da....

Acının müziğini yapmak, ince bir çizgide yürümek demektir. Adımınızı biraz sağa atarsanız, "Şerefsiz, benim acılarımdan para kazanıyor olursunuz." Yok sola atarsanız, "Bu ne be böyle, ne kadar ezik!" olursunuz. Doğruya giden binlerce yol vardır evet fakat hüzne giden yolların hiçbirinin rotası doğruyu göstermez. Öyleyse yürüyeceğiniz patikada rehberinizi iyi seçmelisiniz. Patika uçuruma çıksa dahi uçurumdan düşmeyecek derecede dengeyi sağlayabilmek önemlidir. Size önereceğim pusulanın ibresi Antimatter'ı gösteriyor.

Antimatter'ın temelleri bir "Elveda" ile atıldı. Duncan Patterson, Anathema'yla yollarını ayırdı. Dostluklarının bozulmadığını fısıldadılar birbirlerine yıllarca beraber müzik yapan Anathema elemanları ama burukluk baki kaldı. Grubun sözlerini yazan Duncan yeni projesi için gitarist Mick Moss ile yollarını birleştirdi. Çünkü daha anlatacakları vardı, çünkü daha yaşadıkları ve yaşayacakları vardı ve bunu anlatmanın tek yolunu biliyordu. Do'dan Si'ye kadar uzanan bir gökkuşağında pastel ve solgun renklerden bir duygu izi oluşturarak müziğini yapmak. Hayal satmak değildi metodu ve bunu Mick de anlıyordu. Beraber yıkılmış hayallerden bahsetmeye başladılar. Bu duyguları bize sundular, albümler kaydettiler... Ve dahası ülkemize kadar gelerek bize unuttuğumuz bir şeyi yaşattılar sahnede. Samimiyet...

Şimdiyse ben Leaving Eden'i dinliyorum. Elveda demek için güzel bir albüm değil mi, cennet bahçesinden ayrılmak? Patterson, önceki yıl Antimatter ile yollarını ayırdı ve o gittikten sonra, tek başına kalan Mick Moss'un sesidir artık Antimatter. Devam edecek miyim bilmiyorum diyen Mick'in sesidir. Patterson'a kırgın mısınız diye soranlara sadece gülümseyen Mick'in. (Hüzün dolu olduğunu söylememe gerek var mı bu gülümsemenin?) Antimatter bitti mi diyenlere "Bilmiyorum" derken gözlerini kaçıran Mick'in.

Burada Mick'e yardım eden isimden söz etmenin vaktidir. Kanımca Leaving Eden'in Antimatter tarihinin en iyi albümü olmasını sağlayan iki faktör var. İlki Patterson'ın gidişinin Mick üstündeki buhranı. İkincisi ise o gittikten sonraki beste aşamasında Antimatter'a katılan, Anathema'dan tanıdığımız Danny Cavanagh'ın gitar ve piyanolarda Mick'le beraber çalışması. Evet Mick'in yanında her zaman Anathema üyelerinin olması, grubun üstündeki "Anathema'nın yan projesi" imajını malesef ki beslemekte. Ancak şunu söylemeliyim ki, Leaving Eden'da aldığım tadı çok uzun zamandır Anathema'da alamıyorum. Basit bir tat, çünkü müzik basit. Ancak öylesine kıvamında bir lezzeti var ki bazen canınız melankolik müzik dinlemek değil, doğrudan Antimatter dinlemek istiyor. Soruyorsanız ki eğer bana, bu müzik Anathema'ya benziyor mu diye, size dürüstçe evet derim. Evet, Antimatter Anathema'nın vaktiyle kumsalda bıraktığı izleri takip ediyor ancak artık Anathema o kumsallarda yürümüyor.

Tarzı tanımlamaya çalışmak sürekli müziğin çevresinde gezmek ama bir türlü müziğe dokunamamak hissi verecektir bence bu albüm için. O yüzden en doğru tanımı bırakın da kulaklarınızdan yardım alan ruhunuz yapsın. Kalbinizde saklı kalmış her ne varsa, onu Antimatter ortaya çıkartacaktır, akustik gitar tınılarıyla, arka planda sakince gezinen piyano ve klavye tonlarıyla ve tabi ki melankolik vokaliyle. Daha önce Antimatter dinleyenler için de şunu söyleyeyim, önceki albümlere nazaran biraz daha fazla gitar solosu ve biraz daha fazla distorsiyonla karşılaşacaksınız bu sefer ama merak etmeyin herşey tam ayarında. Yaylılar yine var, ancak konuk vokal hanesinde bayan seslerine bu sefer rastlamayacaksınız. Eğer illa bir saplantınız varsa, Rock'ın belli kalıpları olması gerektiği gibi, hiç çekinmeden söyleyebilirim ki Antimatter tarihinin, Rock kalıplarına en uyum sağlayan çalışması Leaving Eden. Pop-Ambient havalardansa, sadece Rock demek daha uygun düşüyor.

Bu albümün şarkılarını tek tek analiz etmeye, uzun uzun konuşmaya gerek yok, çünkü vedalar kısa olmalıdır. Antimatter'ın bundan sonra müziğe devam edip etmeyeceği belirsiz. (Mick hayatını müzikten kazanıyor, ancak Antimatter'dan değil.İngiltere'de bir tv stüdyosu için çalışıyor.) Eğer bu albüm Mick için yeni bir başlangıçsa mükemmel bir başlangıç. Yok eğer bir elvedaysa... Daha güzeli olamazdı.... Daha içteni olamazdı...Son...

Sondan ötesi: (Her elveda, bir merhabaya gebedir.)

Antimatter'ı neden severim?

*Her kar yağdığında pencereden bakarken, gözlerimi kapatsam bile bana bacaların gri dumanını, üşüyen insanları ve üstlerine yağan beyazı çok güzel anlattığı için.

*Yaptıkları müziği dinledikçe, benim kadar üşüyen başka insanların da olduğunu anlayabildiğim için.

*Asla çok satan bir grup olmak için çaba sarfetmeyip, çok mütevazi ortamlarda, mütevazi konserler verdikleri için.

*Gerçekten içten adamlar oldukları için.(Her nasılsa session, ya da konserlik elemanlarda bile aynı samimiyeti görüyorsunuz.)

*Bir şekilde benim organizayonuna bulaştığım (dolaylı olarak İtürock'ın bulaştığı) Kemancı konserinde, hiç tartışmasız bana hayatımın en içten müzik dinletisini yaşattıkları için.

*Grubun klavyecisi konserde benim klavyemi kullandığı, bir de üstüne üstlük klavyemi düşürdüğü için. Daha doğrusu bu hareketten sonra, bira ısmarladıkları için... (Bi dakika ya, ulan o biraların parasını organizasyon ödediyse, biz kendi kendimize mi bira ısmarladık şimdi?)

*The Dude'un konser sonrası bilardo masası üstünde ve civarında sızmış halini görmeme ve eğlenmeme bir şekilde vesile oldukları için.

*İyi müzik yaptıkları için.

*Gerçekten iyi müzik yaptıkları için.

*İlham verici oldukları için.... Ne de olsa bu yazının bile ruhuna işledi müzikleri.



Yazar ex-illegal baskan - Haziran 19 2007 14:56:33

Hiç yorum yok: